0:00
Vedalaşamadan kaybetmek nasıl bir duygu?
0:03
Son kez sarılamamak acı verir mi insana?
0:06
Peki ya bir tas tarhana çorbasına bir
0:09
ömürlük dostluk sığar mı? Tarhana her
0:12
derde devadır derler. Kimsesizliğin
0:15
ilacı da tarhana çorbasında saklamıdır.
0:17
Sevgili dostlar bu hikayemizde bir tas
0:21
tarhana çorbasına sığan kocaman bir
0:23
dostluğa ve ardından gelen büyük bir
0:26
pişmanlığa şahit olacağız. Eğer
0:28
hazırsanız hikayemize geçebiliriz. İyi
0:33
Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına abone
0:35
olmayı ve videoyu beğenmeyi ihmal etme.
0:38
Kapının kolu yine buz gibiydi. Semih
0:41
anahtarı yavaşça kilide yerleştirdi.
0:44
İçeriden gelen hafif rüzgar sesiyle
0:46
tüyleri diken diken oldu. Erzurum'un
0:49
Ayazı evin duvarlarından içeri sızmış,
0:52
adeta odalara sinmişti. Ayakkabılarını
0:56
çıkardı. Çatlamış tabanları yerin
0:58
soğukluğuna alışkındı. Artık ince
1:01
montunu duvara astı. Üzerine bastığı
1:03
tahta zeminden gelen gıcırtılar
1:06
yalnızlığının yankısı gibiydi. Bu eski
1:09
evde 3üncü yılıydı. Çatısı akıtan,
1:12
kaloriferi olmayan, pencerelerinden
1:14
rüzgar giren bu ev onun için hem bir
1:17
barınaktı hem de bir sınav. Babası artık
1:21
emekliliğini bekleyen bir devlet
1:24
Annesi zamanın yorgunluğuyla evde
1:27
sessizliğe gömülmüş bir kadındı. Semih
1:30
onlara yük olmamak için gece gündüz
1:32
çalışıyor, çorbacıdaki işinden
1:35
döndüğünde kendine dert yerine sıcak bir
1:38
çorba arıyordu. O gün okul çıkışı her
1:41
zamankinden biraz daha erken dönmüştü.
1:44
Soğuk bir hava çökmüş, gökyüzü kurşuni
1:47
bir tabaka gibi Erzurum'un üzerine
1:50
inmişti. Sokağın başında iki katlı eski
1:53
yapının bahçesinde oturan yaşlı bir
1:56
adamı gördü. Küçük bir taburede
1:58
kollarını gövdesine dolamış, başını
2:01
eğmiş şekilde oturuyordu. Kalın olmayan
2:03
bir ceket giymişti. Yanından geçerken
2:06
başıyla selam verdi. Yaşlı adam da
2:09
hafifçe başını salladı. Semih daha önce
2:12
birkaç kez bu adamı görmüştü ama hiç
2:14
konuşmamıştı. O an kafasında sadece
2:17
çorbacıdaki mesaisi vardı. Akşam
2:20
çorbacıda tabakları yıkarken aklına yine
2:23
o adam geldi. Kırışık yüzü, sessiz
2:26
bakışı, soğukta titreyen bedeni gözünün
2:29
önünden gitmedi. Eve döndüğünde sobaya
2:32
birkaç odun attı. Battaniyesine sarılıp
2:35
kitaplarına göz attı. Sabah kalktığında
2:38
her zamanki gibi okul çantasını aldı,
2:41
kapıyı açtı. Yine o adam yine aynı
2:44
tabure. Bu defa elleri cebindeydi.
2:48
Semih yaklaştı, selam verdi.
2:51
Selamünaleyküm amca, günaydın. Nasılsın?
2:54
dedi Semih. Neyidim kardeş, iyiyim sen
2:57
neyidisen dedi adam. Daha sonra adamın
3:01
ismini sordu Semih ve Osman olduğunu
3:03
öğrendi. İlk defa ismini duymuştu.
3:07
Osman. Semih hafif gülümsedi. Yürümeye
3:10
devam etti. O an farkında değildi ama o
3:13
kısa selamlaşma hayatının yönünü
3:16
değiştirecek ilk adımdı.
3:18
3 gün sonra sabah yine aynı sokaktan
3:22
geçerken Osman amca yoktu. Semih o an
3:25
içinden bugün çıkmamış herhalde dedi.
3:28
Okula gidip geldi. Akşam çorbacıdaki
3:31
mesaisine yetişti. Bulaşıkları
3:34
durularken içeri mahalle bakkalı girdi.
3:37
Semih onunla sık sık sohbet ederdi.
3:39
Ellerini kurularken bakkala sordu. Abi
3:43
bizim evin karşısındaki yaşlı amca var
3:45
ya Osman amca kimdir? Necidir biliyor
3:48
musun? Bilmez miyim kardeş? Eski
3:51
bekçilerdendir. Aslan gibi adamdı vakti
3:53
zamanında. Ama şimdi gel gör bak kader
3:56
neylemiş. dedi. Neden tek başına kalıyor
4:00
diye sordu Semi. Bakkal çocukları var
4:03
ama istemiyorlar. Aslında çocuklar değil
4:05
gelinler istemiyor. Küçükoğlu için kredi
4:08
çekmiş zamanında. Çocuk ödemeyince
4:10
maaşına haciz geldi. Sonra da kimse
4:13
sahip çıkmadı. Dedi. Daha sonra Semih
4:16
bakkala hep bayat ekmek soruyor. Dikkat
4:18
ettim. Dedi. Sorar kardeş. Sorar. Dünden
4:23
kalan ne varsa alır ama her ay borcunu
4:25
da günü gününe öder. Yardım edeyim
4:28
dedim. Kabul etmedi. Onurludur,
4:31
gururludur. Tam bir dadaştır. Dedi
4:34
bakkal Semih'in boğazı düğümlendi. O
4:37
akşam eve döndüğünde sobaya odun atmadı.
4:40
Sadece battaniyesine sarıldı ve gözünü
4:43
duvardaki çatlakta sabitledi. Uyuyamadı.
4:47
Gece boyunca o çatlak sanki Osman
4:49
amcanın kaderi gibi derinleşti gözünde.
4:52
Ertesi gün okulun son dersine girmemeye
4:55
karar verdi. Bahane uydurup hocadan izin
4:57
aldı. Çıkışta doğruca eve döndü. Bahçede
5:01
yine Osman amca oturuyordu. Bu defa
5:03
elinde bir çay bardağı vardı. Semih
5:06
yavaşça yanına yaklaştı. "Selamünaleyküm
5:09
Osman amca." dedi Semih. "Aleykümselam.
5:13
Aleykümselam kardeş." diye aldı selamı
5:16
Osman amca. Semih ise üşümüşsündür. Eve
5:19
buyur etsem de bir çay ikram etsem diye
5:22
sordu. Sağ ol kardeş burada iyiyim ben.
5:26
Diye cevap verdi Osman amca. Osman
5:29
amcanın çekindiğini gören Semih benim
5:31
arkadaşlar memlekete döndü. Akşam tek
5:34
başıma yemek yemek içimden gelmiyor.
5:36
Annem çok güzel tarhana yollamış.
5:39
Beraber kaşıklasak olmaz mı? diye sordu.
5:43
Osman amca yavaşça başını kaldırdı.
5:45
Gözleri biraz nemlenmişti ama yüzünde
5:48
belli etmedi. "Madem öyle kırmayayım
5:50
seni." dedi. O akşam Semih küçük
5:53
mutfağında iki tabak tarhana çorbası
5:55
koydu. Ortaya biraz ekmek, yanına da
5:58
tuzlu peynir. Osman amca çorbayı
6:01
karıştırırken kokusuna iç geçirir gibi
6:03
baktı. İlk kaşığı ağzına götürdü.
6:06
Gözlerini kapattı. Semih fark etti.
6:10
Sevdiğin bir çorba mıydı Osman amca?"
6:12
dedi Semi. "Bu çorbanın kokusu
6:15
gençliğimi hatırlatır bana. Eşim çok
6:17
yapardı. O vefat ettiğinden beri bu
6:20
kadar güzelini içmedim. Şimdi ise varsa
6:23
yoksa kartol" dedi. Bu arada kartol
6:27
derken patatesi kastediyor Osman amca.
6:30
Semih tabaktaki buharda kendi
6:32
duygularını gizledi. Sadece bir
6:34
tebessümle cevap verdi. Afiyet olsun
6:37
Osman amca. Dolapta da birkaç şey var.
6:41
Artık akşamları birlikte yeriz." dedi
6:43
Semi. Yine duygulanan Osman amca, "Olur
6:47
kardeş olur. Ayağına daş değmeye." diye
6:50
cevap verdi. İlk defa ev sessizliğe
6:53
değil, bir başka sesin sıcaklığına
6:55
bürünmüştü. Tarhana çorbasıyla başlayan
6:58
bu masa ileride bir dostluğun temelini
7:01
atmıştı. Semih o gece sobayı daha fazla
7:04
yaktı. Çünkü o ev sadece kendisini
7:07
değil, yılların yorgunluğunu taşıyan
7:09
başka bir kalbi de ısıtıyordu artık.
7:12
Ertesi sabah Semih'in içi ilk defa
7:15
uyanır uyanmaz daralmamıştı. Sobanın
7:17
sönük külü hala sıcaklığını koruyordu.
7:20
Yatağından kalktı, camdan dışarı baktı.
7:24
Osman amca her zamanki yerinde değildi.
7:27
Belki de hala uyuyordu. Semih kahvaltı
7:30
etmek için ekmek dolabına baktı. Yarım
7:32
bayat somun, biraz da peynir kalmıştı.
7:35
Küçük bir tavada çay suyunu kaynattı.
7:38
Kahvaltısını hızlıca yaptıktan sonra
7:41
kitaplarını çantasına koydu. Tam kapıdan
7:44
çıkmak üzereyken içinden bir his
7:46
yükseldi. Dolabı tekrar açtı. Yarım
7:49
somunu ve kalan peyniri bir poşete
7:51
koydu. İçine birkaç çay poşeti ve biraz
7:54
zeytin de ekledi. Kapıdan çıktı. Bahçe
7:57
kapısına yöneldi. Osman amcanın evinin
8:00
kapısını çaldı. Kapı biraz bekledikten
8:02
sonra yavaşça açıldı. Osman amcanın yeni
8:06
uyandığı belliydi ama gözleri uykusuzdu.
8:09
"Günaydın Osman amca. Rahatsız ettim."
8:11
dedi Semi. Osman amca da, "Günaydın
8:14
kardeş, estağfurullah." diye cevap
8:16
verdi. Kahvaltılık birkaç şey getirdim.
8:19
Ben çorbacıya uğrayıp sonra okula
8:21
geçeceğim. Belki sen de bir şeyler
8:23
atıştırmak istersin. dedi Semih. Osman
8:26
amca poşete baktı. Sonra Semih'in
8:28
yüzüne, "Evladım, sen kendine yeter mi
8:30
ki bana getiriyorsun bunları?" dedi.
8:33
Semih gülümsedi ve "Ben gece çorbacıda
8:35
yiyorum zaten. Bunlar boşa gitmesin
8:37
istedim." dedi. "Allah senden razı
8:39
olsun." dedi mahcup bir sesle Osman
8:43
Günler geçti. Her akşam birlikte tarhana
8:46
içmeseler de bir şekilde ortak bir
8:48
sofraları olmaya başladı. Semih bazen
8:51
okuldan dönerken iki poğaça alıp Osman
8:53
amcaya uğruyordu. Osman amca ise her
8:56
defasında önce itiraz ediyor, sonra
8:59
Semih'in gönlünü kırmamak için kabul
9:01
ediyordu. Semih bir akşam çorbacıdan
9:03
biraz artan tavuk suyuna çorba getirdi.
9:06
Kağıt poşette getirdiği çorbayı Osman
9:08
amcanın mutfağında küçük bir tencerede
9:09
ısıtırken duvardaki eski saatten çıkan
9:12
tik tak sesleri mutfağa dolduruyordu.
9:15
Semih bir ara sordu. Osman amca, senin
9:18
çocukların ne iş yapar? dedi. Osman amca
9:21
önce sessizce pencereye baktı. Dışarıda
9:24
kar yeniden başlamıştı.
9:26
Biri öğretmen, diğeri sanayide
9:28
çalışıyor. "Kızım ev hanımı." dedi. "Hiç
9:32
aramazlar mı seni?" dedi Semi. "Zaman
9:34
zaman ararlar. Ama herkesin düzeni var.
9:37
Evinin kadını başka bir erkek istemez.
9:40
Ben de kimsenin düzenini bozmak
9:41
istemem." dedi Osman amca. Semih başını
9:45
eğdi. Sen onların babasısın. Evin de
9:48
düzenin de direğisin." dedi Semih.
9:51
Sonradan böyle dediği içi de pişman olup
9:54
kendini suçladı. Osman amca dudaklarını
9:57
sıktı. "Gardeş, direk olmak başka, yük
10:01
olmak başka. Ben yaşlandım artık. Onlar
10:04
da birinin gözünün içine bakıyor evde. O
10:07
gözler beni istemezse oğlum da o göze
10:11
bakmaktan beni göremez hale gelir."
10:14
Semih söyleyecek söz bulamadı. Bir gece
10:17
kar iyice bastırdığında soba sönmek
10:19
üzereyken Osman amcanın kapısı çalındı.
10:23
Semih içeri girdi. Elinde bez torba,
10:26
içinde birkaç paket kuru gıda. Osman
10:29
amca kapıyı açınca şaşırdı. "Ne bu
10:32
şimdi?" dedi. "Bizim evin dolabı bozuldu
10:35
Osman amca. Zaten arkadaşlarım ikinci
10:38
öğretim. Yemeği birlikte yiyemiyoruz. Bu
10:41
erzaklar sende dursun. Yoksa bozulacak."
10:44
dedi Semih. Osman amca önce torbaya
10:48
sonra Semih'in gözlerine baktı. Sessizce
10:50
torbayı aldı. Anladı ama Semih'i kırmak
10:55
"Sen yine gönül koymadan getirmişsin.
10:57
Ben de gönül koymadan kabul edeyim."
10:59
dedi Semih'e. "Afiyetle tüket amca.
11:02
Dolap çalışsa ben zaten almazdım." dedi
11:05
Semih. Ama Osman amcanın inanmadığını o
11:07
da biliyordu. "Senin dilin yalan bilmez
11:09
kardeş. Var olasın." dedi Osman amca. O
11:13
günden sonra Osman amca Semih'in
11:15
erzaklarını mutfağında yavaş yavaş
11:17
kullanmaya başladı. Birkaç gün sonra
11:20
Semih okuldan döndüğünde kapısı açıktı.
11:23
Osman amca içeriden seslendi.
11:26
"Kardeş Semih içeri gelsene." dedi Osman
11:29
amca. Semih montunu çıkarıp içeri girdi.
11:32
Mutfakta masa kuruluydu. İki tabak, iki
11:36
kaşık, bir tabakta pilav ve haşlanmış
11:38
kartol vardı. "Bugün ben seni
11:40
ağırlayayım dedim. Semih şaşkındı. Ne
11:43
zahmet ettin Osman amca? Ben seni
11:45
yormayayım diyordum. Bugün canım
11:48
birilerine sofra kurmak istedi. Otur da
11:50
birlikte yiyelim dedi Osman amca. Semih
11:53
gözleri dolarak masaya oturdu. Pilav
11:56
güzel görünüyor Osman amca. Evvelden
11:59
nöbette az mı yemek yaptık? Biz de
12:01
anlarız kardeş. Lakin bunun tarifini
12:03
televizyonda izledim. Dedi Osman amca.
12:07
O yemek Semih'in içinde unutulmaz bir
12:09
hatıraya dönüştü. O gece evine
12:11
döndüğünde ilk defa çorbacıdaki mesaiden
12:14
sonra yorgun hissetmemişti. Sanki
12:16
içindeki bir boşluk, sıcak bir pilav
12:19
tabakla dolmuştu. Ertesi hafta Semih
12:22
çarşıya inip biraz bakliyat ve
12:24
kahvaltılık aldı. Küçük bir tüp gaz
12:26
ocağı da aldı. Çünkü Osman amcanınki
12:28
tehlikeli görünüyordu. Bu kez hiçbir
12:31
bahaneye sığınmadan evine götürdü.
12:33
"Osman amca, senin ocak çok dertli. Bunu
12:36
aldım. Kurulumu kolay."
12:38
Osman amca itiraz edecek gibi oldu ama
12:40
Semih elini omzuna koydu. Ben sana ne
12:43
zaman yük oldum ki? Sen de bana yük
12:46
olma. Bu bir hediye. Başka da bir şey
12:48
değil. Osman amca sessizce başını
12:51
salladı. Semih artık kendi evinde yediği
12:54
kadar Osman amcanın evinde de yemeye
12:56
başlamıştı. Üniversite son sınıfın
12:58
dersleri ağırlaşmıştı ama akşamları o
13:00
mutfakta birkaç çatal yemenin verdiği
13:03
huzur her yorgunluğa bedeldi. Bir akşam
13:06
Osman amca sessizce pencereye baktıktan
13:08
sonra sordu. "Senin memleketin neresi?"
13:12
"Uşak Osman amca." dedi Semih. "Güzel
13:15
memlekettir. Yeşili bol. Oralarda da
13:18
yalnız yaşlılar çok mudur?" Semih iç
13:21
çekti ve "Çoktur. Yalnızlık memleket
13:25
tanımaz ki Osman amca." dedi. Osman amca
13:29
gözlerini kaçırdı. "Gardeş, yalnızlık
13:32
insanı değil, sesi çürütür. Konuşacak
13:36
kimse olmayınca sesin bile küsmeye
13:39
başlıyor." Semih bu cümleyi defterine
13:41
yazacak kadar derin buldu. Ama o an
13:44
sadece sustu. Çünkü o sessizlik iki
13:47
insanın bir çorba tabağında nasıl
13:49
kardeşleştiğini anlatıyordu zaten. Semih
13:52
kütüphanede uyuya kaldığı bir akşamın
13:54
sabahında gözlerini açar açmaz
13:57
telefonuna uzandı. Sabah ezanı yeni
14:00
okunmuştu. Dışarısı hala karanlıktı.
14:03
Ellerini ovuşturarak doğruldu. Son
14:06
sınıfın son ayları yaklaşmış. Projeler
14:09
ve sınavlar içe geçmişti. Kafasında
14:12
geçim derdiyile birlikte mezuniyetin
14:14
ardından ne yapacağı sorusu da sürekli
14:16
dönüp duruyordu. Yine de her ne kadar
14:18
yorgun düşse de akşamları Osman amcayla
14:22
yediği bir tas çorbanın anlatılan birkaç
14:24
hatıranın yorgunluğunu hafiflettiğini
14:26
biliyordu. O sabah erken saatte
14:29
çorbacıya uğrayıp iki kişilik
14:31
kahvaltılık aldı. Bir küçük tencereyle
14:34
menemen yaptı. Her zamanki gibi kapıyı
14:37
çaldı. Kapı açılınca karşısında biraz
14:40
daha yorgun ama yüzü gülümseyen bir
14:42
Osman amca buldu. "Gardeş, senin bu
14:45
gelişin sabah çayı gibi. Mis
14:48
kokuyorsun." dedi Osman amca. "Bugün
14:51
okula geç gideceğim. Menemen yaptım.
14:54
Birlikte kahvaltı ederiz dedim. Bana da
14:56
can suyu olur." dedi Semih. Semih içeri
14:59
girdi. Tencereden çıkan buhar mutfağın
15:02
camlarını buğladı. Osman amca eski bir
15:05
radyoyu pencere kenarına koydu. Radyoda
15:07
eski bir türkü ç almaya başladı. Ben
15:10
gidersem sazım sen kal dünyada.
15:13
Osman amca türküyü mırıldanarak söyledi.
15:15
Semih şaşırdı. Sesin güzelmiş Osman
15:18
amca. Gençliğimde cami cemiyetinde
15:20
söylerdim. Sonra bir daha söylemedim.
15:24
Neden söylemedin Osman amca? Konuşmakla
15:27
şarkı söylemek arasında fark vardır
15:29
kardeş. Konuşunca karşındaki susar ama
15:32
türkü söyleyince hatıralar başlar
15:34
konuşmaya." dedi Osman amca. Semih
15:37
gözlerini kaçırdı. Çünkü o da o an kendi
15:40
hatıralarını susturamıyordu. O sabahki
15:43
kahvaltı bugüne dek yaptıkları en uzun
15:45
kahvaltı oldu. Osman amca biraz daha
15:48
fazla konuştu. Semih onun geçmişini daha
15:51
net anlamaya başladı.
15:53
Hatun vefat ettiğinde evin içinden bir
15:56
ses kesildi. Sabah kahve kokusu,
15:59
mutfaktan yükselen kaşık sesleri hepsi
16:03
sustu. O günden sonra içime gömüldüm.
16:07
Çocuklar da kendi düzenlerini kurunca
16:09
ben o düzenin dışında kaldım." dedi
16:12
Osman amca. "Hiç mi yanında kalmanı
16:15
isteyen olmadı?" diye sordu. Semih oldu
16:19
ama bir gün torunumun annesi, "Babam
16:21
biraz fazla evde kalmadı mı artık?"
16:23
dedi. O cümle benim içimi yaktı. O
16:26
anladım ki evim yok artık. Sadece
16:29
kalacak yerim var. Dedi Osman amca. Çok
16:33
ağırmış Osman amca. Dedi Semih. Hayat bu
16:36
kardeş. Hayat bu Semihim. Ağır olmayan
16:39
hangi cümle bırakırız? dedi Osman amca.
16:43
Semih çaydanlığın içindeki son bardağı
16:45
Osman amcaya uzatırken kendi gözleri
16:49
Osman amca çayı içmeden önce yavaşça
16:53
Semih'in elini tuttu ve "Sen benim
16:56
oğlumdan daha çok oğlum oldun." dedi.
16:59
Günler geçtikçe Osman amca Semih için
17:02
sadece bir komşu değil, hayat
17:04
dersleriyle dolu yaşayan bir kitap
17:05
gibiydi. Osman amca Semih'in cebindeki
17:08
bozukluk kadar ruhundaki boşlukları da
17:11
tamamlıyordu. Her akşam birkaç hikaye
17:14
daha anlatıyordu. Semih o hikayeleri
17:17
dinlerken hem kendi geçmişini
17:19
düşünüyordu hem de geleceğini.
17:22
Bir akşam Osman amca sandalyesinde derin
17:25
bir sessizliğe gömülmüşken Semih çay
17:28
demleyip yanına oturdu. Bugün neden
17:30
sustun Osman amca? Bugün doğum günüm
17:33
kardeş. Bizde adet değil kutlamak ama
17:36
yine de öyle daldım işte. Dedi Osman
17:39
amca. Semih irkildi ve gerçekten mi?
17:44
Neden söylemedin? dedi. Çünkü artık bir
17:47
yaş değil, bir sessizlik daha ekleniyor
17:49
takvime. İnsan yaşlandıkça gelen yılları
17:53
değil, yalnızlıkları sayar dedi Osman
17:56
amca. Yalnızlıkları saymak ne kadar
17:59
derin bir cümle değil mi sevgili
18:01
dostlar? Semih hemen mutfağa koştu.
18:04
Dolaptan biraz peynir, ceviz ve
18:06
şekerleme çıkardı. Küçük bir tabak
18:09
hazırlayıp önüne koydu. Benim de doğum
18:11
günümde annem hep böyle bir tabak
18:13
hazırlardı. Bu da senin için. Birlikte
18:15
kutlayalım." dedi. Osman amca tabağa
18:18
bakarken gözleri doldu. "Ben bu yaşıma
18:21
kadar doğum günü kutlamadım ama bu doğum
18:23
günümü ömrüm boyunca unutmam." dedi. O
18:26
gece Osman amca yavaşça kendi hikayesini
18:29
anlattı. Semih hiçbirini bölmeden
18:32
dinledi. Osman amcaın gençliği, eşiyle
18:35
tanışma hikayesi, bekçilik yaptığı
18:37
dönemler, gece nöbetleri, yağmur
18:40
altındaki sabahlar. Her anlatılan anı
18:43
Semih'in içini ısıtan ama gözlerini
18:45
yakan cümlelerle doluydu. Kardeş, gece
18:48
soğuğunda bekçilik yaparken insanların
18:51
uykusunu koruyorsun ama kendi uykunu
18:53
kaybediyorsun. Gençliğimi sokak
18:55
lambalarının altında bıraktım ben.
18:57
Herkes evinde, ben dışarıda. Eşim kapıyı
19:00
açtığında her sabah bana bir çorba
19:03
koyardı. Şimdi çorbanın kokusunu senden
19:05
alıyorum." dedi Osman amca.
19:08
"Biliyor musun Osman amca? Ben de bazen
19:11
ailemin yükünü taşıyorum. Babam emekli
19:13
olacak ama borçları çok. Annem sessiz
19:17
çünkü dert anlatmak güç ister. Annem ise
19:20
yorgun. Ben bu şehirde hem okuyup hem
19:22
çalışıyorum ama bazen içimde çöken
19:25
yorgunluk beni bile tanınmaz hale
19:27
getiriyor. Dedi Semih.
19:29
O gece soba sönmeden Semih eve dönmedi.
19:32
Sessizce battaniyesini Osman amcanın
19:35
sobasının önüne serip orada uyudu. Sabah
19:38
gözlerini açtığında Osman amca pencere
19:40
kenarındaydı. Radyoda yine bir türkü
19:43
çalıyordu. Bu kez Semih de dağlar seni
19:46
delik delik delerim. Diye eşlik etti.
19:50
Erzurum'un kışı yerini bahara
19:51
bırakmıştı. Ama Erzurum'a bahar geç
19:54
gelir. Yaz ise selam verip gider.
19:57
Kaldırımlardaki buzlarda nazlı nazlı
19:59
erir. Öyle hemen ne bahar gelir
20:01
Erzurum'a ne de yaz. Yer yer kalan
20:04
buzlar erimeye başlamışken çorbacının
20:07
vitrin camına ilkbaharın ılık güneşi
20:09
vuruyordu. Semih mezuniyet sınavlarının
20:12
sonuna gelmiş. Kafasında büyük bir
20:14
karmaşayla günleri sayıyordu. Geleceği
20:17
içini kıpır kıpır yapan bir bilinmezdi.
20:20
Ankara'da bir yazılım firması staj
20:22
teklifi göndermişti. Gitmeyi istiyordu
20:24
ama arkasında bırakacakları düşündükçe
20:27
içi burkuluyordu. Özellikle de Osman
20:30
amcayı arkada bırakmak. Osman amca son
20:33
haftalarda daha da içine kapanmıştı.
20:36
Penceresi bile çoğu zaman kapalı
20:38
duruyordu. Samy her uğradığında kapıdan
20:41
bir selam veriyor ama karşılık
20:43
alamıyordu. Gözlerinde anlamını
20:45
çözemediği bir yorgunluk vardı.
20:48
Yaşlılığın getirdiği değil, daha derin
20:51
bir yorgunluktu bu. Belki de bir ömrün
20:54
ağırlığıydı omuzlarında taşıdığı. Bir
20:56
akşam iş çıkışı eve dönerken bahçenin
20:59
girişinde Osman amcayı taşlara oturmuş
21:02
halde buldu. Elleri titriyordu. Yanına
21:05
koştu. "İyi misin Osman amca?" dedi.
21:09
Osman amca başını kaldırdı. Yüzünde
21:12
derin çizgiler, gözlerinde puslu bir
21:15
keder vardı. "İyiyim kardeş. Biraz bahar
21:19
çarpması belki." dedi. Semih onun
21:23
yanında oturdu. Bir süre sessizce
21:26
oturdular. Bahar rüzgarı ağaç dallarını
21:29
sallıyor, evlerin duvarına çarpan çöp
21:31
poşetleri hışırdıyordu.
21:34
Osman amca, Ankara'dan bir teklif geldi.
21:38
Belki orada çalışırım ama seni bırakmak
21:40
içimi burkuyor. Ama sana hep tarhana
21:43
yollayacağım. Söz. Dedi Semih. Osman
21:47
amca gülümsedi. Gülümsemesi hüzünle
21:51
Kardeş, bu dünya dönüyor. Su akar
21:54
yatağını bulur. İnsan bazen arkada
21:56
bıraktıklarını fark edemez. Ama unutma,
21:59
vefa geriye dönüp bakmaktır." dedi.
22:02
Semih bu sözlerin içinde bir anlam
22:04
aradı. Sanki Osman amca vedalaşmak
22:07
istiyor gibiydi ama içinden gelmedi bu
22:11
"Gitmeni isterim. Yolun açık olsun. Ama
22:15
bir gün yine gel olur mu? Tarhana içelim
22:18
birlikte. Eski günlerin hatırına bir de
22:20
semaverde çay demledik mi değme
22:22
keyfimize dedi Osman amca. Semih
22:25
gözlerini kaçırdı. Boğazı düğümlendi.
22:29
Sen demlersen olur." dedi. Osman amca
22:32
sadece başını salladı. Ardından ayağa
22:35
kalktı ve evine yürüdü. Semih onu öyle
22:38
yavaş yürürken ilk kez gördü. Her
22:40
adımında sanki bir anı daha bırakıyordu
22:44
Evin kapısına vardığında arkasına
22:46
dönmedi. Kapı hafifçe gıcırdayarak
22:51
O gece Semih uyuyamadı. Ankara'ya gitme
22:54
fikri bir zafer gibi değil, bir terk
22:56
ediş gibi hissediliyordu içinde.
22:59
Bir hafta sonra valizini topladı.
23:02
Çorbacıdaki ustaya veda etti. Son durağı
23:05
Osman amcanın evi oldu. Kapıyı çaldı.
23:08
Açılmadı. Bir daha çaldı. Sessizlik.
23:12
Kapı aralıktı ama içeri girmeye cesaret
23:15
edemedi. Kapıya sıkıştırılmış bir not
23:17
vardı. Yolların açık olsun kardeş. Dünya
23:21
döner, bahar geçer ama dostluk baki
23:25
kalır. Yazıyordu notta. Semih notu
23:28
avuçlarında sıktı. Dönüp gitmek zor
23:31
geldi ama hayat bazen en zor anlarda
23:34
yürümeyi öğretir insana. Semih o gün
23:37
Erzurum'dan ayrıldı.
23:39
Ankara'daki o ilk yıl Semih'in hayatında
23:42
büyük değişimlerin yaşandığı bir dönem
23:44
olmuştu. Artık üniversiteden mezun
23:47
olmuş, staj yaptığı şirkette işe
23:49
başlamıştı. Ev arkadaşları dağılmış,
23:52
Erzurum'daki eski hayatı adeta
23:54
silinmişti. Hayat koşuşturmacası, işe
23:57
alışma süreci ve şehirdeki yeni düzen
24:00
derken geçmişteki bağları zamanla
24:03
gevşemeye başlamıştı. Osman amcayı ilk
24:06
ay birkaç kez aramış ama sonra sesini
24:09
duymaya bile fırsat bulamaz hale
24:10
gelmişti. Başlarda her sabah işe
24:13
giderken içini hafif bir suçluluk
24:16
kaplasa da zamanla o da azalmıştı.
24:20
İnsan alışıyordu. Gözden ırak olan
24:23
gönülden de ırak oluyordu. Osman amcaya
24:26
söz verdiği Tarhanay'ı İsa hiç
24:29
Kafasının bir köşesinde bir ara
24:31
Erzurum'a giderim yüz yüze veririm
24:35
Ama o ara bir türlü gelmemişti. Bir
24:38
sabah şirketin çay ocağında gazeteyi
24:40
karıştırırken Erzurum'la ilgili küçük
24:42
bir haber dikkatini çekti. Bir mahallede
24:44
çıkan yangında yaşlı bir adamın evi
24:47
hasar görmüş. Adam komşular tarafından
24:50
kurtarılmıştı. Semih'in gözleri birden
24:52
dondu. Haberde ismi geçmiyordu ama
24:55
mahalle adı tanıdıktı. Osman amca o
24:58
mahallede oturuyordu. İçini bir
24:59
huzursuzluk kapladı. Hemen telefona
25:02
sarıldı. Erzurum'daki eski ev sahibini
25:04
aradı. Kadın biraz şaşkın, biraz da
25:07
yorgun bir sesle açtı telefonu. "Osman
25:10
amca, nasıl? Evi zarar gördü mü?" dedi
25:13
Semih hızlıca. Kadın bir an sessiz
25:16
kaldı. Sonra sesi çatallanarak cevap
25:18
verdi. "Sen bilmiyor musun yavrum?" "Ne
25:22
oldu?" dedi Semi. Sesi titreyerek,
25:26
"Osman amca 3 ay önce vefat etti. Kalp
25:29
krizi geçirmiş. Komşular sabah fark
25:33
O an Semih'in ayaklarının altından yer
25:35
çekildi. Sırtından soğuk bir ter aktı.
25:38
Boğazı düğümlendi. Ağzından tek kelime
25:40
çıkmadı. Kadının sesi bir yankı gibi
25:43
kulağında dolandı. Cenazesine de pek
25:46
kimse gelmedi. İki, üç eski tanıdığı
25:48
vardı. Kimse sahip çıkmadı. Fakirlikten
25:52
belediye mezarlığına defnedildi. Yazık
25:54
oldu adama." diye ekledi kadın. Semih
25:57
telefonu kapattığında soluğu dışarıda
25:59
aldı. iliklerine kadar titriyordu.
26:03
Bankta oturdu. Gözlerini kapattı. Osman
26:06
amcanın son sözleri bahçede birlikte
26:09
içtikleri çay, yaktıkları soba,
26:11
anlatılan hikayeler.
26:13
Hepsi bir film şeridi gibi gözünün
26:15
önünden geçti. O an ağlamaya başladı.
26:19
Çocuk gibi, bastırılmış duygular gibi
26:21
değil. Pişman bir yetişkinin içini yakan
26:24
o sızıyla ağladı. Kimse görmedi ama onun
26:28
içinde bir şey orada kırıldı.
26:30
Dostluğa dair olan her şey
26:33
bir hafta sonra izne çıktı. Ankara'dan
26:36
Erzurum'a dönüşü sessizdi. Otobüste cam
26:39
kenarına oturmuş, gözlerini dağlara
26:41
vermişti. Dönüş bir yüzleşmeydi onun
26:43
için. Elinde küçük bir poşet vardı.
26:46
İçinde hala o tarhana. Artık bir anlamı
26:49
yoktu. Ama yine de yanında taşımıştı.
26:52
Belki bu kendi vicdanına sunacağı bir
26:54
kefaretti. Otobüsten indiğinde ilk
26:57
durağı eski mahalle oldu. Çorbacının
27:00
önünden geçti. Yerine başka biri
27:02
geçmişti. Evine yürüdü. Bahçedeki ev
27:05
yıkılmıştı. Osman amcanın kaldığı kulübe
27:08
ise boş, pencereleri kırık, kapısı
27:10
paslıydı. Bahçede sadece bir iki ot
27:13
kalmıştı. Sessizlik hakimdi. Hayat
27:16
oradan çoktan çekilmişti. Sonra belediye
27:19
mezarlığına gitti. Görevliden bilgi
27:21
aldı. Osman amcanın yerini öğrendi.
27:23
Mezar başında durduğunda dizlerinin bağı
27:26
çözüldü. Basit bir taşta sadece şu
27:29
yazıyordu. Osman K 1947
27:34
2024. Ne bir dua ne bir ziyaretçi. Mezar
27:38
toprağı hala hafif kabarıktı. Semih diz
27:41
çöktü. Ellerini toprağa koydu. Gözleri
27:44
doldu. Geç kaldım Osman amca. Dedi.
27:48
Cebinden tarhana poşetini çıkardı.
27:50
usulca mezarın yanına koydu. Rüzgarla
27:53
birlikte toprak hafifçe dalgalandı.
27:56
Sanki Osman amcanın sesi kulağında
27:58
yankılandı. "Hoş geldin kardeş. Üzülme,
28:01
beni hatırlaman yeter. Kendine möhkem
28:04
bak." diyor gibiydi Osman amca. Semih
28:07
ayağa kalktı. Ardı sıra dönüp bakmadan
28:09
mezarlıktan çıktı. İçinde hala sızlayan
28:12
bir yer vardı ama artık yüzleşmişti.
28:15
Hayat bazen insanı uzaklaştırıyordu ama
28:18
vefa geç de olsa dönmeyi gerektiriyordu.
28:21
Öyle değil mi? Sevgili dostlar,
28:24
hikayemizi beğendiyseniz lütfen
28:26
yorumlarda yazın, olur mu? Beğenmeseniz
28:29
de yazın. Canınız sağ olsun. Size
28:32
sevdiklerinizle ve değer verdiğiniz
28:34
insanlarla mutlu bir ömür diliyoruz.
28:38
Onlara her daim sarılın ve yarın
28:40
kaybedecekmiş gibi vedalaşın. Olur mu?
28:43
Bir sonraki yaşanmış gerçek hikayede
28:45
buluşana kadar kendinize iyi bakın.
28:48
Hoşça kalın sevgili dostlar.
28:56
Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına abone
28:59
olmayı ve videoyu beğenmeyi ihmal etme.