"GURBETÇİ" Gerçek Hikaye; Almanya'ya Gurbetçi Giden Adamın Kesin Dönüşü Hayatını Nasıl Değiştirdi?
Aug 16, 2025
Evlatlarınız için memleketi bırakıp gurbet ellerde ömrünüzü tüketir miydiniz? Diyelim ki gurbet nedir, sıla hasreti nedir hiç bilmiyorsunuz. Peki, gurbetteki hayatlardan haberiniz var mı? Almanya’ya ilk giden nesli duymuşsunuzdur. Birçoğu evlatlarını ve sevdiklerini arkada bırakarak gurbet ellere çalışmaya gitti. Ne ömürler tükendi gurbet ellerde bir bilseniz… Bu hikâyemizde, yetmişli yıllarda Almanya’ya işçi olarak giden bir adamın Almanya’ya gitme kararı ile değişen hüzün dolu hayat hikâyesine tanık olacağız. Gerçek hayatın içinden süzülüp gelen gerçek hikayeler, duygulara dokunan yaşanmış hikayeler, sizi içine çekecek gizemli hikayeler, şaşırtıcı ilginç hikayeler, yürek burkan duygusal hikayeler, ürkütücü korku hikayeleri ve düşündürücü ibretlik hikayeler ile dolu bir dünyaya adım atıyorsunuz.
Bu kanalda, yaşanmış olaylardan çıkarılan derslerle bezeli sıra dışı hikayeler, beklenmedik sonlara sahip dramatik anlatılar ve sizi derinden sarsacak şok edici gerçekler yer alıyor.
Hayatta kalma mücadeleleri, umut veren başarı hikayeleri ve yaşamın içinden gelen motivasyon dolu anlar, izleyiciye ilham verirken; bir yandan da trajik aşk hikayeleri ve dram dolu hayat öyküleri kalbinizin derinliklerine dokunacak.
Gerilim ve korku hikayeleri sevenler için, tüyler ürperten paranormal hikayeler, ürkütücü cin hikayeleri ve açıklanamayan esrarengiz olaylar bu kanalda sizi bekliyor.
Bilinmeyenleri keşfetmek isteyenler için, akıl almaz detaylarla dolu gizemli vakalar, gerçek hayata dayanan doğaüstü olaylar ve inanılması güç ama belgelenmiş gerçek hikayeler düzenli olarak paylaşılıyor.
Ayrıca, gizemin peşinden gitmeyi seven izleyiciler için dedektif hikayeleri, düşünmeye sevk eden psikolojik gerilim hikayeleri, merak uyandıran alternatif tarih olayları ve etkileyici gizemli dostluk öyküleri de içeriklerimiz arasında.
Her hafta yayınlanan yeni videolarla gerçek dünyada yaşanmış gizemli olaylar ekranlarınıza geliyor.
Bilim kurgu ve mitoloji tutkunları için ise fantastik hikayeler, efsaneleşmiş anlatılar ve unutulmaz mitolojik olaylar, gizemli efsaneler ve kadim mitolojik canavarlar eşliğinde karşınıza çıkacak.
Bunun yanında, içinizi ısıtacak eğlenceli anılar, tebessüm ettirecek komik hikayeler ve kültürel zenginlikleri yansıtan kültürel öyküler de sizi bekliyor.
Macera tutkunları için sürükleyici kaçış öyküleri, aksiyon dolu gelişmeler ve ilham verici kahramanlık hikayeleri de kanalımızda yer alıyor.
Tarihin bilinmeyen yönlerini keşfetmek isteyenleri, etkileyici şehir efsaneleri, tarihten ilginç olaylar, yürek burkan trajik geçmiş hikayeleri ve akıldan silinmeyecek şok edici gerçekler ile zaman yolculuğuna davet ediyoruz. Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına hoş geldiniz...
🔔Gerçek hikayelerin izini sürmek için şimdi abone olun ve bildirimleri açarak hiçbir hikayeyi kaçırmayın...
Show More Show Less View Video Transcript
0:00
Evlatlarınız için memleketi bırakıp gurbet ellerde ömrünüzü tüketir miydiniz?
0:06
Diyelim ki gurbet nedir? Sılı hasreti nedir? Hiç bilmiyorsunuz. Peki gurbetteki hayatlardan haberiniz
0:13
var mı? Almanya'ya ilk giden nesli duymuşsunuzdur. Birçoğu evlatlarını ve
0:18
sevdiklerini arkada bırakarak gurbet ellere çalışmaya gitti. Ne ömürler tükendi gurbet ellerde bir bilseniz. Bu
0:26
hikayemizde 70'li yıllarda Almanya'ya işçi olarak giden bir adamın Almanya'ya
0:31
gitme kararı ile değişen hüzün dolu hayat hikayesine tanık olacağız. Düşüncelerinizi yorumlar kısmına mutlaka
0:38
yazın, olur mu? Eğer hazırsanız hikayemize geçebiliriz. İyi seyirler.
0:47
Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına abone olmayı ve videoyu beğenmeyi ihmal etme.
0:53
1970'li yıllarda Almanya'ya işçi olarak gitme hayali Davut'un yüreğinde
0:58
filizlenen bir kor gibi yanmaya başlamıştı. Herkes fısıltıyla konuşuyordu Almanya'yı. İşçi alacakmış,
1:05
pasaportu, bonservisi olan gidecekmiş. Davut bunları gizli gizli dinler,
1:11
geceleri uyuyamaz olurdu. Almanya onun için sadece bir ülke değildi artık.
1:17
Kaçıp kurtulmak çocuklarına başka bir kader bırakmak demekti. Ama yıllar sonra
1:22
o kasabaya bir gün bir tabutun içinde döneceğini bilseydi yine de bu hayallerin peşinden koşar mıydı acaba?
1:30
Kasabadan 5 kilometre uzakta bir köyde yaşıyordu Davut. Henüz 30'lu yaşlarındaydı.
1:36
Yıllardır köyde yürüttüğü çiftçilik faaliyetlerinin yanı sıra köydeki işlerini kolaylayınca kasabada inşaat
1:43
işlerine başlardı her yıl. Zamanla kasabada aranan bir inşaat ustası
1:48
olmuştu. İnşaat sezonu açılınca köyden bazen açık kasa bir kamyonun arkasında,
1:54
bazen de yürüyerek kasabaya iner ve inşaatlarda çalışırdı. zamanla inşaat
1:59
işlerinde ustalığa kadar yükseldi. Kasabadaki birçok zenginin özel işçilik
2:04
isteyen müstakil bahçeli evlerini, iki katlı aile apartmanlarını o yapar oldu.
2:10
Artık yanında işçi bile çalıştırıyordu. Köyden getirdiği akrabaları, yakın
2:16
arkadaş çevresi ve yazın okul harçlığını çıkarmak isteyen öğrenciler artık Davut'un ekmek verdiği kişilerdi. İlk
2:23
zamanlarda her gün köye gelip gitse de yaz aylarında hatta bazen kış aylarında
2:28
bile yeni yaptıkları inşaatın bir kenarında kendileri için bir kulübe yaparlar ve orada yatıp kalkarlardı.
2:36
Aradan yıllar geçtikçe kasabada artık inşaat işleri oldukça azalmıştı. Eskisi
2:42
gibi para kazanamıyordu. Büyüğü yeni ilkokula başlayacak olan bir oğlan, bir de kız çocuğu vardı. Çocuklarının
2:48
kendisi gibi ağır işlerde çalışarak hayatlarını kazanmasını istemiyor, okuyup meslek sahibi olmalarını,
2:55
devlette memur olarak çalışmalarını istiyordu. Çocukları büyüyordu.
3:01
Oğlan okula yeni başlayacaktı. Kızıysa babasının dizinin dibinden hiç ayrılmıyordu.
3:07
Her gece onları uyurken izlerdi Davut. Ellerinin nasırına bakar. Sonra çocuklarının narin parmaklarına, "Benim
3:15
gibi olmasınlar." derdi içinden. Toprağa değil, kitaba eğilsin başları. Sırtları
3:21
güneşten değil, çalışmaktan terlesin. Ama köyün gerçeği acıydı. İlkokulu
3:26
bitiren çocukların çoğu ortaokula gitmek için ya kasabaya taşınmak zorundaydı ya
3:31
da her sabah yürüyerek gidip gelmeliydi. El kadar çocuklar, annesiz babasız
3:37
şehirde ne yer, ne içerdi? Kim yakardı onların sobasını? Kim sarardı ateş
3:42
düştüğünde yüreklerini? Kız çocuklarının hali daha da zordu. Kimin gönlü el verirdi kız evladını bir başına
3:49
kasabanın sessizliğine bırakıvermeye? Siz olsanız el kadar çocuklarınızı bir başına bırakır mıydınız? Davut bütün
3:56
bunları yıllardır kafasında kurmuş. Ancak babasının gönül koyması ve otoritesinden dolayı köyün ve kasabanın
4:03
dışına pek çıkmaya fırsat bulamamıştı. Babasının bütün itirazlarına rağmen tanıdıkları Mesut Bey sayesinde
4:10
kasabadan küçük eski bir ev satın almıştı. çocuklarının geleceği için fırsat buldukça orasını burasını tamir
4:17
edip bir öğretmene yok pahasına kiraya vermişti. Bunun dışında babasının
4:23
telkinleriyle neredeyse bütün kazandığını köyden tarla bahçe almakta
4:28
harcamıştı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen çocuklarının okumasını ve kendisi gibi
4:34
amale olmaktan kurtulmalarını istiyordu. Bu evi de sırf bunu düşünerek almıştı
4:39
zaten. Bir gün yine inşaatta çalışırken öğle yemeği için sofra altlığı
4:44
yaptıkları gazetede bir haber başlığı dikkatini çekti. Almanya işçi alacak
4:50
diyordu. Haberin ayrıntılarını yanında çalışan diğer işçilere hissettirmeden okudu. Madenci, inşaat ustası, şoför,
4:58
temizlik işçisi alınacağı belirtiliyordu haberde. Yemekten sonra tekrar işe koyulduklarında yanında çalışanların
5:06
seslerini hatta kendisine sorulan soruları bile duymuyor, içine düşen Almanya sevdası dönüp duruyordu
5:13
kafasında. Ne olarak gidecekti? Maden işinden anlamazdı. Temizlik işine de
5:19
gönlü bir türlü yatmıyordu. El alalemin memleketinde çöpçülük mü yapacaktı bu
5:24
yaştan sonra? Yıllardır gecesini gündüzüne katarak inşaat işlerinde yoğrulmuş ve artık bu işi yapmak
5:32
istemese de yine inşaat ustası olarak gitmek en mantıklısıydı. Akşama kadar bin bir çeşit hayal geldi
5:39
geçti kafasından. Akşam köye döndüğünde daha önce maden ocağında çalışmış olan
5:45
amca oğlu Arif'in yanına gitti. Ne de olsa madende çalışmış ve belli bir
5:51
tecrübesi vardı. Arif yakın bir ilçedeki kömür madeninde çalışmış ve ocağın
5:57
kapanmasından sonra köye geri dönmüştü. Bazen Davut'un inşaat işlerinde o da
6:02
çalışırdı. Arif'e Almanya işini açtı. Arif de heyecanlandı duyunca. Çünkü
6:08
yıllarca madende çalışmış ve birikim yapmış olsa da hazıra daha dayanmaz. Biliyorsunuz 3 senedir çalışmadığından
6:16
elde avuçta ne varsa bitmek üzereydi. Onun çocukları büyüktü. Kendilerini
6:21
kurtarmış sayılırlardı. Madende çalıştığı dönemlerde çocuklarını okutmuş ve her birini meslek sahibi yapmıştı. En
6:30
küçük oğlu da meslek lisesi son sınıfta okuyordu. Üniversiteyi kazanamasa da
6:35
elinde ağaç işleri ile ilgili bir mesleği olacaktı. Mobilya bölümünde okuyordu ve zanaatkar bir çocuktu. Eli
6:41
ağaç işlerine yatkındı. Gece yarısına kadar fikir yürüttüler. Nasıl olacaktı?
6:47
Artısını eksisini hesap ettiler. Çocukları, eşi, babası ne diyecekti bu duruma? Çoluk çocuğu kime emanet
6:55
edecekti? Babası artık yaşlanmış ve annesinin ölümünden sonra kendisini iyice
7:00
bırakmıştı. Hastalansa kim bakacaktı? Kız kardeşi başka şehirde yaşıyor ve
7:06
gelip gitmesi bile çok zor oluyordu. Karısı hem çocuklarla hem de babasıyla
7:12
baş edebilecek miydi? Kime emanet edecekti çoluk çocuğu? Kendinden yaşça büyük olan, yol yordan
7:19
bilen, güvenilir tek kişi olarak amcaoğlu Arif geliyordu. Başka çıkış
7:25
yolu yoktu. Kafası oldukça karışıktı. Arifle gece boyunca bir aşağı bir yukarı
7:32
fikir yürüttüler ve gecenin sonunda Almanya'ya birlikte gitmeyi kararlaştırıp sabah evdekilere bile
7:39
söylemeden kasabaya inip gerekli araştırmaları yapacaklar. Güvendikleri insanlara akıl danışacaklardı.
7:46
Arif gidince Davut'un içi bir hoş oldu. Nasıl olacaktı bu iş? Sabaha kadar
7:52
uyuyamadı. Karısın ne olduğunu, hasta falan olup olmadığını sorup dursa da
7:57
hiçbir şey söylemedi. Söylese karısı başlayacak ağlamaya. Çocuklar duyacak,
8:03
babası duyacak. Böylece Almanya'ya gitme işi başlamadan biten bir hayal olarak
8:09
kalacaktı. Sabahın ilk ışıklarıyla daha kimseler ortalıkta görünmezken işe gidiyorlarmış
8:16
gibi kasabanın yolunu tuttular. İkisi de çok heyecanlıydı. 5 kilometrelik yolu her günkünden daha
8:23
kısa sürede yürüdüler. Kasabaya vardıklarında hayat yeni yeni canlanmaya başlamıştı. Lokantalar açılmış.
8:30
Kasabanın meşhur etli çorbasının kokusu bütün sokaklara yayılmıştı. Lezzet lokantasına girip birer çorba içtiler.
8:37
Sonra uzaktan akrabaları Mesut Bey, kuyumcu Hacı ve birkaç hatırı sayılır esnafla da konuşup akıl danıştılar.
8:45
Davut'la Arif Mesut Bey'in cümleleriyle rahatlamışlardı. Yaban ellerde kazandıklarını har vurup harman
8:51
savurmamaları, kendilerine dikkat etmeleri, ahlaki değerlerini ve bir an
8:56
olsun bile Türk olduklarını unutmamaları hususunda gerekli tenbihatları aldıktan sonra köyün yolunu tuttular. Akşam
9:04
yemeğini Arif de eşiyle birlikte Davutlarda yediler. Yemekten sonra ikisinin de yüzlerindeki heyecan ve
9:10
endişe her halükarda görülüyordu. Babası namaz için evden çıkınca eşlerine ve
9:16
çocuklarına konuyu açtılar ama neredeyse pişman oldular. Çünkü Davut'un çocuklarının şaşkın bakışları arasında
9:23
eşlerinin ağlayışlarına can dayanacak gibi değildi. Babası yatsı namazından dönünce konuyu
9:30
açmaya karar verdiler. Arif de baba yarısı dediği amcasından icazet alacaktı. Babası gelip gelinlerin
9:37
durumunu görünce bir problem olduğunu anladı anlamasına da hiçbir şey söylemeden kendilerinin anlatmasını
9:43
bekledi. Davut terlemeye başladı. Nasıl söyleyecekti babasına biz Almanya'ya
9:48
gidiyoruz diye. Babası nasıl bir tepki verecekti? Bu kadar hayal kurmuşlardı.
9:54
Oysa ya olmaz derse bizi buralarda yalnız başımıza bırakıp nereye
10:00
gidiyorsun? Çocuklar ne olacak? Tarlaları kim ekip biçecek? Ben bu hastalıklı halimle nasıl baş ederim bu
10:08
kadar işle? Derse ne olacaktı? Davut nasıl başlayacağını bilemiyor,
10:14
gözlerini babasından kaçırarak ve kekeleyerek bir şeyler söylemeye çalışsa da bir türlü konuya giremiyordu.
10:21
İmdadına Arif yetişti. "Amca, biliyorsun ben madenden ayrıldıktan sonra yıllardır
10:27
bir işte çalışamıyorum." diye başladı söze. Davut da olmasa aç kalacağız. Onun
10:32
da işleri eskisi gibi değil. Artık kasabada müteahitler yapıyor inşaatları. Koca koca apartmanlar dikiyorlar. Bizim
10:40
onlarla aşık atmamız mümkün değil. E dedi yaşlı adam, "Çıkarın şu dilinizin
10:45
altındaki baklayı." Hele Davut'un heyecanı bir kat daha arttı. Konuşamayacaktı.
10:52
Babasından olmadık bir tepki duymak istemiyordu. Karısı girdi devreye. "Bunlar Almanya'ya çalışmaya
10:58
gideceklermiş baba." dedi ağlamaklı bir sesle. Davut ve Arif sanki inşaatta
11:03
çalışırken sıcakta bunalmışlar da bir kova soğuk suyu başlarından boca etmişler gibi rahatlığıyıverdiler.
11:11
Babası oturduğu yerde sendeledi birden. Derin bir nefes aldı. Yüzünde hem merak
11:16
hem de endişe aynı anda gözle görülür bir şekilde belirdi.
11:22
Hayır olsun inşallah. Dedi. Nereden çıktı bu durduk yerde?
11:27
Almanya'nın Türkiye'den işçi alacağını ve iyi paralar vereceğini hem de Mark
11:32
üzerinden para kazanacaklarını anlattılar babasına. Kasabada Mesut beyle ve kuyumcu hacıyla da
11:38
görüştüklerini, onların da olumlu yaklaştığını söylediler. Babası hiçbir şey demiyor ama duyduğu memnuniyetsizlik
11:45
yüzünden okunuyordu. Yarın cuma pazarına birlikte gidelim de Mesut beyle bir de
11:51
ben konuşup anlayayım şu işin aslını astarını deyip kalktı babası. Geç
11:56
olmuştu. Davut'la Arif sabaha kadar eşlerinin serzenişleri arasında hayalden
12:01
hayale koşarak geceyi tamamladılar. Sabah erkenden yol kavşağına inip ilk
12:06
geçen araca binmeleri gerekiyordu. Yoksa babasının bu kadar yolu yaya yürümesi mümkün değildi. İlk gelen kamyonu
12:13
durdurdular. Şoför tanıdıktı. Babası şoför mahalline Davut ve Arif de kasaya
12:19
atladılar. Kasabaya vardıklarında hava yeni ısınmaya başlamıştı. Doğruca lezzet
12:25
lokantasının yolunu tuttular. Etli çorbalarını içip palas kahvesine geçtiklerinde saat henüz 9.0 civarıydı.
12:33
Mesut Bey daha bu saatlerde gelmezdi. Birer çay içtiler. Babası ayakkabıcı Hacı Mehmet'e uğrayacağını söyleyerek
12:39
ayrılırken Mesut Bey'in öğleye doğru ancak geleceğini belirtip, "Namazdan sonra burada buluşalım." dedi. Öğle
12:46
ezanı okunurken yönlerini Palas kahvesine doğru çevirdiler. Mesut Bey gelmiş arkadaşlarıyla oyuna bile
12:52
başlamıştı. Onları görünce, "Gelin çocuklar, gelin." diyerek yanına oturmalarını işaret etti. Babasını
12:59
sordu. Namazdan sonra geleceğini öğrenince garson'a iki çay işaret edip oyununa devam etti. Bir süre sonra
13:06
Davut'un babası kahvenin kapısında görününce, "Oo, Selima, hoş geldin,
13:11
sefalar getirdin." diyerek ayağa kalktı ve yanına bir sandalye çekip oturmasını söyledi. Sonra da oyun arkadaşlarından
13:19
müsaade isteyip Selim Ağnın yanına yaklaştı. Hoş beş hal hatır sormadan sonra, "E ne diyorsun bu çocukların
13:26
işine?" diye direkt konuya girdi. "Mesut Bey, sen gün görmüş adamsın. Sen ne
13:31
dersin bu işe?" diye sordu Selima'a. Mesut Bey konunun en ince ayrıntısına
13:36
kadar eksisini artısını anlattı. Anlatmasına da onun da içinde bir burukluk olmuştu Selim Ağ'nın son halini
13:43
görünce. Selim Ağ son yıllarda iyice yaşlanmış ve çökmüştü. Antibiyotikler,
13:50
ağrı kesiciler, kolesterol ilaçları, kan sulandırıcılar, bitkisel ilaçlar. Ayda
13:56
en az bir kere doktor kontrolü onu oldukça yıpratmıştı. Kalbinde sıkıntılar, boyun damarlarında
14:03
daralmalar, sodyum eksikliği, B12 eksikliği ve daha her tahlil
14:09
yaptırdığında başka başka rahatsızlıklar ortaya çıkıyordu. Son zamanlarda
14:15
unutkanlıklar yaşamaya başlamış ve kasabaya bile doktor kontrolünün dışında
14:20
inmez olmuştu. Ama Davut ve Arif'in de artık kasabada ve köyde yapacak çok
14:25
fazla bir şeylerinin olmadığının farkındaydı. Müsaade etmekten ve rıza göstermekten
14:31
başka çıkar yolu da yoktu. Allah kerimdir Mesut Bey. Çocuklar çıkar yolu
14:37
böyle bulmuşlar. Bize söyleyecek söz kalmamış. Sen de bunlara yol yordam gösterirsen Allah'ın izniyle nasiplerini
14:43
biraz da oralarda arasınlar bakalım." dedi. Sonra, "Haydin çocuklar, yolcu
14:49
yolunda gerek." diyerek kalkmalarını işaret etti. Mesut beyile vedalaşıp ayrıldılar oradan. Köye vardıklarında
14:56
eşleri heyecanlı ve meraklı bir şekilde kendilerini bekliyorlardı. O gece biraz
15:01
uzun sürdü. Köyden kimseye haber vermeyi düşünmüyorlardı. Ancak eşlerinin
15:07
ailelerine olsun haber vermek gerekirdi. Davut ve Arif böyle düşüne dursun eşleri
15:13
çoktan ailelerine haber vermişlerdi ki sabah kahvaltısında herkes bir aradaydı.
15:18
Kadınlar bir tarafta ağlarken Davut'un çocukların ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. kasabaya inip şehre
15:25
giden ilk otobüse binerek Balıkesir İş ve İşçi Bulma Kurumunun yolunu tuttular.
15:30
Kurumun önüne vardıklarında kendileri gibi bekleyen ve kapının önünde kuyruk oluşturmuş insanlarla karşılaştılar.
15:37
Herkesle konuşup bir şeyler anlatan orta yaşlı eli çantalı adama yaklaşıp söylediklerine kulak misafiri oldular.
15:44
müracaatta istenen belgeler ve gerekli müracaatların nasıl yapılacağını anlatıyordu. Arif yanına sokulup
15:51
kendilerine de yardım edip edemeyeceğini sordu. Adam bunu ücret karşılığı yapıyordu. Kendilerine de belli bir
15:57
ücret karşılığında yardımcı olabileceğini ve hemen biraz ileride görünen binanın altında bürosunun
16:02
olduğunu gidip orada kendisini beklemelerini söyledi. Zaten Mesut Bey de evrak ve vize işlemlerini tek
16:08
başlarına halletmelerinin çok zor olduğunu, iş ve işçi Bulma Kurumu çevresinde bu işleri takip eden
16:14
büroların olduğunu ve belli bir ücret karşılığında yardımcı olduklarını söylemişti. Bir süre büronun önünde
16:21
beklediler. Sonra adam geldi. İşlerini halletmeleri için belli bir bedel
16:26
üzerinden anlaştılar. Yanlarında getirdikleri evrakları adama teslim ettiler. Ancak Davut'un bonservisi,
16:33
ustalık belgesi yoktu. Adam bedeli karşılığında yerel firmalardan birisinden bonservis düzenletebileceğini
16:40
yoksa bu belge olmadan müracaat edemeyeceğini söyledi. Arif'in elinde daha önce madende çalıştığına dair bir
16:46
belgesi vardı. O belge müracaat için yeterliydi. Davut adamın teklifini kabul
16:52
etti. Müracaat formlarını kendisinin dolduracağını ve birlikte kuruma müracaat edebileceklerini belirterek
16:58
birkaç saat sonra uğramalarını söyledi. Mevsim sonbahar olmasına rağmen hava hala sıcaktı. Meşhur akasyalar çay
17:05
bahçesine doğru yürürken hiç konuşmadılar. Hatta ilk çaylarınıceye kadar da hiç konuşmadılar. İkisi de
17:12
heyecanlıydı ve korkuyorlardı. Ya kabul edilmezlerse ya gidip de oranın
17:18
şartlarında çalışamayıp geri dönmek zorunda kalırlarsa. Bir sürü bilinmezle boğuştular. Sonra
17:24
Davut, "Çok daraldım amcaoğlu." dedi. "Biraz çıkıp yürüyelim." Demir yolu
17:30
boyunda biraz yürüdükten sonra Milli Kuvvetler Caddesi'en Zanospaşa Camisi'ne doğru yöneldiler. Şehrin kalabalığı bir
17:36
an bunalttı onları. Zanos Mehmet Paşa türbesine, Karesi türbesine ve Hasan Baba'nın kabrine uğrayıp birer Fatiha
17:44
okudular. Pehlivanlar kıraathanesine takıldılar. Biraz da birkaç çaydan sonra işlerini halledecek olan adamın bürosuna
17:50
doğru yürüdüler. Büroya geldiklerinde kendileri gibi evrak teslim eden birileri daha vardı. Adam doldurmuş
17:57
olduğu formları Davut ve Arif'e imzalattı. Sonra işçi bulmanın önünde sıraya girmelerini, kendisinin de
18:04
birazdan geleceğini söyledi. Gidip kuyruğa girdiler. 56 kişi vardı önlerinde. Sıra kendilerine gelmeden
18:11
adam da geldi. Problemsiz bir şekilde müracaatlarını yaptılar. Ertesi günü sağlık kontrolünden geçmeleri
18:17
gerekiyordu. Gece Balıkesir'de kalacaklarını muhtarın evindeki telefonla haber verip o geceyi bir
18:23
otelde geçirdiler. Sabah erkenden hastanenin yolunu tuttular. Kan tahlili,
18:28
ciğer filmi, nöroloji testi ve benzeri birçok tahlili yaptırıp içeriğini bilmedikleri aşıyı da olup kendilerine
18:35
yardımcı olan adamın bürosunun yolunu tuttular. Hastaneden aldıkları raporları, filmleri ve test sonuçlarını
18:42
adama teslim ettiler. Adam bir hafta 10 gün içerisinde işlerinin hall olacağını
18:47
ve muhtarın telefonuna haber vereceğini söyledi. Köye geldiklerinde herkes onların ağzından çıkacak sözlere
18:53
odaklanmıştı. Babasına durumu anlattılar ve beklemeye başladılar. Haber gelinceye
18:59
kadar normal işlerine devam edeceklerdi. Bekleme süresi içerisinde her gün
19:05
kasabaya inip inşaatta çalışmaya devam ettiler. Tam 10 gün köye döndüklerinde
19:11
muhtar Balıkesir'den arandıklarını söyledi. Akşam olmuştu. Şimdi arasalar
19:16
büro kapanmıştır. Sabah erkenden kasabaya inip adamı aradılar.
19:21
Adam müracaatlarının kabul edildiğini ve 3 gün sonra İstanbul'dan kalkacak trene
19:27
biletlerinin hazır olduğunu, en kısa sürede gelip pasaportlarını ve diğer belgelerini kendisinden almaları
19:34
gerektiğini söyledi. Davut inşaat sahibi ve kalfasıyla konuşup kasabadaki
19:40
hesabını kapattı. Akşam köye birlikte döndüler. Bu gece de biraz uzun sürdü.
19:47
Ertesi gün yola çıkacaklardı. Valizler hazırlandı. ihtiyaç olabilecek ne varsa
19:52
düşünülüp taşınılıp valizlere yerleştirildi. Sabah yola çıkarken herkesle tek tek
19:59
vedalaştılar, helalleştiler. Davut'un eşi arkalarından bir maşrapa
20:04
suyu döktüğünde her ikisi de geriye dönüp tekrar baktı. Burunlarının direği
20:09
bir kere daha sızladı ve arkalarında bıraktıkları hıçkırıkların, burun çekmelerin ve derin bakışların
20:16
gölgesinde aşağı yol kavşağına doğru yürüdüler. Verdikleri karar doğru muydu?
20:23
Arkalarında yaşlı bir adam ve gözü yaşlı eşler bırakmaya değer miydi?
20:28
Her geriye dönüp baktığınızda arkada bıraktığınız gözü, yaşlı eşlerinizi, hıçkıran çocuklarınızı, yaşlı babanızı
20:36
hatırlayacak olsanız böyle bir maceranın içine girer miydiniz? Kasabadan
20:41
Balıkesir'e geldiklerinde hala doğruyu yapıp yapmadıklarıyla ilgili bin bir çeşit soru kafalarında dolaşıp
20:48
duruyordu. İşlerini takip eden adamın bürosuna uğrayıp pasaportlarını ve diğer
20:53
evraklarını teslim alıp garaja doğru yürüdüler. Kendilerini İstanbul'a götürecek otobüse bindiklerinde bir
21:00
mahsunluk çöktü üzerlerine. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Ta ki otobüs ilk mola
21:06
yerinde duruncaya kadar. "Pişmanlık duyuyor musun?" dedi Arif. "Sanki hadi
21:11
dönelim." demesini bekler gibi Davut'un. Cevap veremedi Davut. Utanmasalar her ikisi de ağlayacaktı. "Çaylar firmadan."
21:19
diyerek Garson'un masaya bıraktığı çaylarını bile içemediler. Balıkesir, Bursa istikametinden gelip İstanbul'a
21:26
seyahat eden değerli yolcularımız, otobüsünüzün hareket saati gelmiştir. Lütfen yerlerinizi almanız rica olunur.
21:33
Anonsuyla irkildiler ve kalkıp otobüse bindiler. İstanbul Anadolu Garajında otobüsten indiklerinde akşam olmak
21:40
üzereydi. Henüz trenin kalkmasına zaman vardı. Bir taksiye binip tren garına gittiler. Valizlerini emanet bürosuna
21:47
bırakıp vakit geçirmek için etrafta dolaştılar. Biraz İstanbul'un yabancısı oldukları her hallerinden belliydi.
21:54
Dolandırılmaktan ya da yanlarındaki paraları çaldırmaktan korkuyorlardı. Gardan daha fazla uzaklaşmadan döndüler
22:00
geriye. Gar kalabalıktı ve gittikçe de artıyordu. Trenin hareket saati yaklaştıkça ortalık mahşer yeri gibi
22:08
olmuştu. Ağlayanlar, birbirine sarılanlar, oradan oraya koşuşturanlar bir vaveyladır gidiyordu. Trenin hareket
22:15
saati yaklaştığında görevliler trene binenlerin evraklarını tek tek kontrol edip içeriye alıyorlardı. Kontrolden
22:22
geçtikten sonra trene bindiler. Hava kararmış saat bir hayli ilerlemiş, neredeyse gece yarısını geçmişti.
22:29
Hareket saatine daha yarım saat vardı. Kompartımana oturduklarında hala
22:34
içlerindeki burukluk geçmemişti. Tren hareket ettiğinde aşağıdakilerden el sallayanlar, mendil sallayanlar,
22:42
ağlayanlar, trenin pencerelerinden sarkan ellere dokunmaya çalışanlar, omuzların üstünde trendekilere uzatılan
22:48
küçük çocuklar ve karşılıklı ağlaşmalar hepsi yüreklerine dokunuyordu. Onları
22:53
uğurlayacak kimseler yoktu. Dışarıya bir defa daha bakıp yerlerine oturduklarında
22:59
ikisi de ağlıyordu. Trenin imdat frenini çekip bir an aşağıya atlamak geçti
23:05
ikisinin de içinden. Ama yapamadılar. Yapamazlardı. Çünkü bu yola hayalleri
23:11
için çıkmışlardı. Siz olsaydınız yapar mıydınız? Tren hareket edip de
23:16
Bulgaristan sınırına girinceye kadar hep bir şey olacak ve geri döneceklermiş
23:21
gibi hem umudu hem de pişmanlığı içinde barındıran bir hal içindeydiler. Ama
23:27
tren Bulgaristan sınırları içerisinde ilerledikçe o geriye döner miyiz umudu,
23:32
bir anda gelip yüreklerini kavuran pişmanlık duygusu artık bir işe yaramıyordu.
23:38
Bir süre camdan dışarıyı seyrettiler. Kompartımanda onlarla birlikte iki kişi
23:43
daha vardı. Muhakkak ki herkes aynı duygular içerisindeydi ama kimse kimseye
23:49
derdini anlatmaya cesaret edemiyordu. Rayların tıkırtıları arasında kah
23:54
uyuyarak, kah etrafı seyrederek bazen nedenini bilmedikleri uzun bekleyişlerle
24:01
Bulgaristan'dan sonra Sırbistan ve Macaristan'ı da geçerek yolculuğun kaçıncı günü olduğunun bile farkında
24:07
olmadan Almanya'ya sabahın ilk ışıklarıyla ulaştılar. Trenden indiklerinde isimlerinin yazılı olduğu
24:14
pankarta doğru yürüdüler. Kendileriyle birlikte 21 kişi daha onları almaya gelen otobüse binip kalacakları yere
24:21
doğru yola çıktılar. Kalacakları yurttan bozma görüntüsü veren ikişer üçer kişilik odalardan oluşan binaya
24:28
vardıklarında yol boyunca onlara rehberlik eden Türk bu gece burada kalacaklarını ve yarın işe girişlerinin
24:35
yapılarak çalışacakları yere götürüleceklerini söyledi. Akşam yemek salonu olduğu anlaşılan yerde önlerine
24:41
konulan makarna, etli sebze ve pek bir şeye benzetemedikleri başka bir yemeği önlerine koyduklarında birçok arkadaşı
24:48
iştahla yemeklerini yerken Davut ve Arif birbirlerine bakarak bir şey konuşmadan önlerindeki makarnayı yediler sadece.
24:56
Çünkü daha Türkiye'deyken ve yolda diğer arkadaşları arasında konuşulanlardan
25:01
edindikleri intibayla etin domuz eti olabileceği şüphesi kafalarında soru işareti bırakmıştı. Makarnayla tam
25:08
doymasalar da şüpheli bir eti yememiş olmaları rahatlatmıştı onları. Ama gece
25:13
acıkırlarsa ne yapacaklardı? Eşlerinin yolluk olarak koyduklarını uzun tren
25:19
yolculuğu boyunca bitirmişlerdi. Ama kaç gündür süren yolculuğun verdiği yorgunlukla yataklarına uzandıkları anda
25:26
uykuya daldılar. Hemen sabah kahvaltısından sonra çalışacakları yere gitmek için servise bindiklerinde
25:33
ellerine tutuşturdukları hamburger ve sandviçleri ister istemez yiyeceklerdi.
25:39
Artık tereddütle paketleri açarlarken başlarında onları yönlendiren rehber,
25:45
yemekleri yemekte tereddüt etmemelerini, kesinlikle domuz eti kullanılmadığını,
25:50
Almanların buna özellikle dikkat ettiklerini belirtince rahatladılar. Keşke dedi Arif. Dünkü yemeği de
25:58
yeseydik. Gülüştüler. Çalışacakları şantiyeye vardıklarında bir meydanda toplanıp kimin hangi işte çalışacağını
26:06
ve ne iş yapacakları anlatıldı. Şimdilik Davut inşaat ustası olması nedeniyle
26:12
yerüstünde devam eden şantiyenin inşaat işlerinde arif ise yeraltında madende
26:18
çalışacaktı. İşlerin tarifi, işe başlama ve bitiş saatleri anlatıldı. Sorumlu
26:24
oldukları Alman ve Türk formenler ve Mester'le tanıştılar. Daha sonra tüm gün
26:30
sağlık kontrolleri ile birlikte çevreyi tanıyarak geçti. Akşam kalacakları
26:36
şantiye yakınındaki bir koğuşa yerleştirildiler. Akşam yemeğinde yine etli bir yemek
26:41
olmasına rağmen ne var ne yok hepsini yiyip bitirdiler. Yatmadan önce küçük gruplar halinde
26:48
kendi aralarında sohbet ederlerken yeraltında çalışanların daha çok kazandıklarından bahsediyordu herkes.
26:55
Zaten Davut gibi yerüstünde çalışan çok kişi yoktu. Gündüz yanına gelen inşaat
27:01
işlerinden sorumlu Alman, Çatpat Türkçesiyle Davut'a çok ihtiyacının olduğunu belirtmiş. Davut'un yer altında
27:08
çalışma arzusunu duymazlıktan gelmişti. Belki de anlamamıştı. Ve işte başlamıştı
27:14
Almanya macerası. Davut'la Arif akşamları aynı koğuşta kalıyorlar. Ancak
27:20
sabah Arif yeraltına iniyor ve onun vardiyası erken bitiyordu. Her ikisi de
27:26
günler geçtikçe ortama alışmaya başlamışlardı. Artık hafta sonu izin
27:32
günlerinde yakın çevrede bir tur atıp etrafı tanımaya çalışıyorlardı.
27:37
İlk ücretlerini aldıklarında ikisi de heyecanlıydılar. Ama Arif Davut'tan daha fazla almıştı. O
27:45
da daha fazla kazanmak için birkaç defa yer altında çalışmak istediğini dile getirse de talebi kabul görmemişti.
27:53
Günler Arif gece vardiyasına geçmiş ve artık uzun uzun oturup sohbet
27:58
edemiyorlardı. Böylece günler, haftalar hatta aylar geçmeye başlamıştı. İzin
28:05
günleri aynı güne rastladığında yakındaki telefon kulübesinden muhtarın evini arıyorlar ve eşlerini çağırtıp
28:12
konuşuyorlardı. Bu hafta da yine telefon görüşmesi yapmışlar ve geleli 3 ay olmasına rağmen
28:18
ilk defa bu kadar üzülmüşlerdi. Çevredekilerden utanmasalar birbirlerine
28:24
sarılıp ağlayacaklardı. Arif gece vardiyasına gidecekti. Erken
28:30
döndüler. Gece Davut tam uykuya dalmıştı ki duyduğu siren seslerine ve etraftaki
28:36
koşuşturmalara uyandı. [Alkış]
28:46
Dışarıya çıktığında herkes maden ocağına doğru koşturuyordu. O tarafa doğru o da koşturmaya başladı. Bir taraftan da ne
28:53
olduğunu anlamaya çalışıyordu. Almanca Türkçe bağrışmalar birbirine karışıyordu. Madende göçük meydana
29:00
gelmişti. Arif diye seslendi ama sesi çıkmadı. Bütün gece sabaha kadar
29:06
kurtarma çalışmalarına yardım etti. Arif'ten haber yoktu. Ocaktan sağ kurtulanlara soruyor ama bir
29:13
cevap alamıyordu. Sabah olmuş Arif'ten hala haber yoktu. 6ı kişinin kayıp
29:20
olduğunu ve arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği söyleniyordu. Ertesi gün akşama doğru
29:26
içeride ölen arkadaşları çıkarılmaya başlamış. O hala Arif'in sağ olarak kurtulacağına inanıyordu. Kayıp altı
29:33
kişiden birisi de Arif'ti. Akşam karanlığı yavaş yavaş şantiyenin üzerine çökerken aşağıdan cansız bedenleri
29:41
çıkarılan iki arkadaşlarından birisi Arifti maalesef. Kapandı üzerine.
29:47
"Kardeşim." dedi. "Kardeşim benim. Bu muydu kavlimiz? Ben şimdi ne yapacağım?
29:53
Kime ne söyleyeceğim?" Avazı çıktığınca bağırarak ağlıyordu. Otopsi için kollarının arasından çekip
30:00
almışlardı kardeşini. Ambulans, acı acı siren çalarak şantiyeden uzaklaşırken
30:06
yığılıp kalmıştı olduğu yere. Ertesi günü Türk rehberleri eşliğinde Alman makamlarındaki prosedürleri tamamlamak
30:13
üzere hastaneye gittiklerinde memlekete daha haber verememişti. Ne diyecekti
30:18
şimdi? Hastane, konsolosluk, havaalanı derken vakit epey geç olmuştu. Bir
30:24
cesaretle telefon kulübesine yöneldi. Telefonu muhtarın karısı açmıştı. Muhtarı istedi. Daha bir şey söylemeye
30:31
fırsat bulamadan radyodan maden kazası olduğunu duyduk. Dedi muhtar. Sizler
30:36
iyisiniz değil mi? Cevap veremedi. Boğazı düğümlendi. Dili bağlandı.
30:42
Gözlerinden akan yaşla birlikte burnunu çekerek, "Muhtar emmi." diyebildi. Kısık bir sesle yutkunarak. Arif, Arif'i
30:50
kaybettik maalesef. Başka da konuşamadı uzun süre. Aradan ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. Ona bir
30:56
ömür gelmişti geçen zaman. Yarın sabah uçağıyla Arif'in cenazesini göndereceklerini, kendisinin
31:02
gelemeyeceğini zar zor anlatabildi muhtara. Ertesi günü havaalanından Arif'in cenazesini uğurlarken bir an
31:09
kendisi de atlayıp gitmek istedi Türkiye'ye. Ama yapamazdı. Buraya para kazanmaya gelmişti. Kazanıp biriktirip
31:16
dönecekti ailesi için. Hem gidip gelecek yeterince parası da yoktu zaten. Havaalanından tekrar muhtarı arayıp
31:23
haber verdi. O arada muhtarın evinde toplanmıştı bütün köylüler. Telefonda babası ve eşiyle de görüştü. O arada
31:30
babası da eşi de dönüp gelmesi için dil döküp sitem ettiler. Ama Davut kararlıydı. Buradan kendisini ve
31:37
ailesini kurtaracak bir birikimle dönecek ve kasabaya hayalini kurduğu evi yaptıracak eşiyle çocuklarıyla bir ömür
31:45
orada yaşayacaktı. Aradan günler, haftalar, aylar geçti.
31:50
İkinci yılını doldurduğunda Kurban Bayramında izin kullanmak için karar verdi. Bir aylığına kiraladığı
31:57
Mercedes'le düştü memleket yollarına. Arabanın bagajını Milka, Kinder çikolatalar, şampuanlar, Nivea Kremler,
32:05
oyuncaklar ve babasına aldığı kasetçalarla doldurdu. Geçtiği ülkelerde yerel polislere verdiği rüşvetler
32:12
gözünde büyüse de memlekete yaklaştıkça heyecanı ve burukluğu artıyordu. Sonunda
32:18
köye geldiğinde herkes etrafını sarmış, "Hoş geldin demeye çalışıyordu. Oysa bir
32:23
an önce Arif'in mezarını ziyaret etmek istiyordu. Mezar dönüşü hoş geldiğine gelenler gidince eşi çocukları ve
32:30
babasıyla birlerine doyasıya sarılıp hasret giderdiler. Ertesi günü çocuklarını, eşini ve babasını da alarak
32:37
arabayla kasabaya indiler. İlk işleri ailecek gidip lezzet lokantasında karınlarını doyurmak oldu. Sonra da
32:44
ikinci olarak Kuyumcu Hacıya gidip biriktirdiği markları ona emanet etmek oldu. Yıllar önce aldığı tek katlı eski
32:52
eve götürdü ailesini. Burasıyla ilgili hayalleri vardı. Burayı onaracak ya da
32:57
yıkıp yerine iki katlı müstakil bir ev yapacaktı. Ailesinin inşaat işi bitince kasabada
33:04
yaşamasını istiyordu. Çocuklarının okula kendi evlerinden gelip gitmelerini arzuluyordu. Kiracısı evdeydi. Birkaç ay
33:11
içerisinde inşaat sezonu başlamadan evi boşaltmasını, burayı ya yıkıp yenisini yapacağını ya da tadilat yapacağını
33:18
bildirdi. Sonra da kasabadayken birlikte çalıştıkları kalfasına uğrayıp bu evle ilgili hayalinden söz etti ve işleri
33:26
yapmak üzere anlaştılar. Ancak okul sezonuna tadilatının ve yeni ilave edilecek eklentilerin yetişmesi
33:32
gerekiyordu. Çünkü oğlu ortaokula başlayacaktı. Kiracısı bir hafta 10 gün
33:38
içerisinde evi boşaltacağını söyleyince izinli olduğu süre içerisinde her gün
33:43
kasabaya inip gerekli malzemelerin tedariyile uğraşıyor, kalfasına talimatlar veriyordu. Haftasına kiracı
33:50
evi boşaltınca kendisi de bir taraftan tadilat için yıkılması, sökülmesi gereken yerleri kırıyor, söküyordu.
33:56
İhtiyaç duyulan malzemeleri de evin bahçesine depolamıştı. Okullar açılmadan
34:02
babası, eşi ve çocukları burada yaşamaya başlamalıydılar. Babası gönülsüz olsa da köydeki
34:08
tarlaları akrabalarına kaldırılacak ürün bedelinden kira olarak pay almak üzere
34:13
kiraya verecekti ve işte izin bitmek üzereydi. Bitti de arabanın bagajını
34:19
yöresel yemekliklerle doldurup yine tek başına çıktı yola. Almanya'da artık koğuşta yaşamayacaktı. İzne ayrılmadan
34:26
önce tek oda ve mutfaktan oluşan ucuzca bir yer kiralamıştı. Bu küçücük yerde yaşamaya başladıktan
34:33
sonra günler haftaları, aylar yılları kovaladı durdu hep. Ama 2ü yılda bir
34:39
izin alıp Türkiye'ye gelip ailesiyle bir ay kadar zaman geçirip ailesinin
34:44
taşındığı kasabadaki evin eksiklerini tamamlıyor ve tekrar dönüyordu. Artık
34:50
Almanya yabancı gelmiyordu ona. ilk izin dönüşünden bu yana daha fazla para
34:55
kazanabilmek için yeraltında çalışmaya başlamış ve yeraltı vardiyasından sonra
35:00
dışarıda ekstra işlerde çalışıyor, müsaade edildiği kadar fazla mesai
35:05
yapıyor ve para biriktiriyordu. Etrafında olup bitenlerle çok ilgilenmiyordu.
35:11
Sonunda yıllar geçmiş ve kesin dönüş yapmaya karar vermişti. Nasıl olsa
35:17
hayalindeki ev tamamlanmış ve yeteri kadar para biriktirmişti. Artık çocuklar
35:23
büyümüş ve oğlu neredeyse üniversiteyi bitirecekti. Babası da iyice yaşlanmış
35:30
ve el ayaktan kesilmişti. Eşini ve çocuklarını da zaman zaman
35:35
Almanya'ya götürmek istese de babasından dolayı yapamamıştı. Son izne geldiğinde
35:41
kasabadaki evin bütün eksiklerini tamamlamış, boyasını yaptırmış, kamelyasını kurdurmuş, hatta bahçesine
35:49
küçük bir süs havuzu bile yapmıştı. Kasabadaki zengin ailelerin evleri kadar
35:54
olmasa da parmakla gösterilecek kadar ihtişamlıydı evi. Hayali gerçek olmuştu
36:00
işte. Ve sonbaharın bütün hüznü etrafı kaplamış. Bütün ağaçların sararmış
36:06
yaprakları sokaklara dökülürken ve sürekli yağan yağmurun oluşturduğu kasvetli bir pazartesi günü çalıştığı
36:14
madenin idare binasına gidip kesin dönüş yapmaya karar verdiğini söyleyiverdi.
36:19
Şaşırmıştı yöneticiler ama evraklarını hazır edip imzalaması için ertesi günü sabahtan gelmesini söylediler. İlk
36:27
Almanya'da çalışmaya karar verip de köydeki evde uyuyamadığı gibi o gece de uyuyamadı. Valizlerini hazırladı.
36:34
Yaprakları tek tek dökülen çınar ağaçlarına bakan pencereden dışarıyı seyretti sabaha kadar. Kasabada yeni
36:40
evinde eşi, babası ve çocuklarıyla hayal ettiği hayatı kuracaktı. Kendisine Almancı Davut denilmesine bile aldırış
36:47
etmeyecekti. Tek düşüncesi ailesiyle mutlu bir hayat sürmekti. Üç tane koca
36:52
koca valiz doldurdu. Valizler yine Alman çikolatası, kozmetik kremler, şampuanlar
36:58
ve ufak tefek hediyelik eşyalarla dolmuştu. Yükü fazla olduğu için uçakta ekstra ücret ödeyecekti. Ama olsun
37:06
varsın değerdi. Bir daha mı gelecekti sanki? Sabah iş yerine uğrayıp gerekli
37:11
işlemleri yaptırdı. Artık özgürdü. Dönüyordu memleketine. Ama ailesine ve
37:17
kimseciklere geleceğini kesin dönüş yapacağını söylememişti. Sürpriz yapacaktı. Uçaktan İstanbul Yeşilköy
37:25
Havaalanına indiğinde uçağın kapısından çıkar çıkmaz derin bir nefes aldı.
37:31
Oh! Dedi. Hava kirliliğinden dolayı genzini yakan karbon monoksit kokusuna
37:36
rağmen memleket havası bambaşka." diye geçirdi. İçinden valizlerini alıp garaja
37:43
gitmek üzere taksiye bindiğinde kuş gibi hafif hissediyordu kendisini.
37:48
Balıkesir'e giden ilk otobüse bindi hemen. Balıkesir'e vardığında hava kararmıştı. Bu saatte kasabaya otobüs
37:55
bulamazdı. Trenle gitse üç tane koca koca valizle yolculuk kolay değildi. Hem
38:02
tren de gece yarısından sonra varıyordu kasabaya. 80 kilometrelik mesafe.
38:07
Taksiyle gitse ne kadar tutacaktı? Kaç tutarsa tutsun sonuçta aileme
38:13
kavuşacağım ve yıllardır süren hasret bitecek." diye geçirdi içinden ve
38:18
garajın köşesindeki taksi durağına yöneldi. Taksiye binip kasabaya doğru yol almaya başladıklarında gözlerini
38:25
kapattı. Evinin önüne varışı, eşinin ve kızının koşarak bahçe kapısından çıkıp boynuna
38:31
sarılmaları, babasının aralık perdeden onları izleyişi geldi gözünün önüne.
38:36
Sonunda hayalini gerçekleştirmişti. İşte ilk köyden çıkışından bugüne ne varsa
38:41
gözlerinin önünden geçti. En acı duyduğu da Arif'in cenazesini Almanya'dan gönderişiydi. Keşke bütün
38:48
imkansızlıklara rağmen onunla birlikte gitseydi Türkiye'ye. Almanya'dayken defalarca bu aklına gelmiş ve acı
38:56
duymuştu hep. Çocukları, eşi, babası ve Arif'in mezarı bir türlü gitmiyordu
39:02
gözünün önünden. Acılar, sevinçler, yorgunluklar tek gözünün önünden
39:07
geçerken acı bir fren sesiyle kendisine geldiğinde taksinin içinde aşağı doğru
39:13
yuvarlanırken buldu kendini. [Alkış]
39:20
Taksi kayalara, ağaçlara çarpa çarpa takla atarak dereye doğru
39:25
yuvarlanıyordu. Çikolatalar, şampuanlar, kremler, oyuncaklar, her şey her yere saçılmış.
39:33
Taksi bir kayaya çarparak durduğunda Davut kendinden geçmişti ve bir daha da
39:39
kendine gelemedi. Zaten nice hayaller kurup çocuklarıyla eşiyle bir ömür
39:44
yaşamayı hayal ettiği, kasabalının parmakla gösterdiği muhteşem evine şimdi
39:50
sessizce bir tabutun içinde giriyordu. Yıllarca kurduğu hayaller sessizce
39:55
toprağın altına onunla birlikte gömülmüştü. Davut çocuklarına daha iyi bir gelecek bırakmak için Almanya'ya
40:01
gitmeseydi ve ailesiyle birlikte köyde yaşasaydı yine de aynı kaderi yaşar
40:07
mıydı? Peki siz olsanız evlatlarınız için gurbete gider miydiniz?
40:12
Düşüncelerinizi özgürce yorumlar kısmında yazmayı ihmal etmeyin. Bir sonraki yaşanmış gerçek hikayede
40:19
görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın sevgili dostlar.
40:25
[Müzik]
40:33
Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına abone olmayı ve videoyu beğenmeyi ihmal etme. Yeah.
#Animated Films

