0:00
Evlatlarınız için memleketi bırakıp gurbet ellerde ömrünüzü tüketir miydiniz?
0:06
Diyelim ki gurbet nedir? Sılı hasreti nedir? Hiç bilmiyorsunuz. Peki gurbetteki hayatlardan haberiniz
0:13
var mı? Almanya'ya ilk giden nesli duymuşsunuzdur. Birçoğu evlatlarını ve
0:18
sevdiklerini arkada bırakarak gurbet ellere çalışmaya gitti. Ne ömürler tükendi gurbet ellerde bir bilseniz. Bu
0:26
hikayemizde 70'li yıllarda Almanya'ya işçi olarak giden bir adamın Almanya'ya
0:31
gitme kararı ile değişen hüzün dolu hayat hikayesine tanık olacağız. Düşüncelerinizi yorumlar kısmına mutlaka
0:38
yazın, olur mu? Eğer hazırsanız hikayemize geçebiliriz. İyi seyirler.
0:47
Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına abone olmayı ve videoyu beğenmeyi ihmal etme.
0:53
1970'li yıllarda Almanya'ya işçi olarak gitme hayali Davut'un yüreğinde
0:58
filizlenen bir kor gibi yanmaya başlamıştı. Herkes fısıltıyla konuşuyordu Almanya'yı. İşçi alacakmış,
1:05
pasaportu, bonservisi olan gidecekmiş. Davut bunları gizli gizli dinler,
1:11
geceleri uyuyamaz olurdu. Almanya onun için sadece bir ülke değildi artık.
1:17
Kaçıp kurtulmak çocuklarına başka bir kader bırakmak demekti. Ama yıllar sonra
1:22
o kasabaya bir gün bir tabutun içinde döneceğini bilseydi yine de bu hayallerin peşinden koşar mıydı acaba?
1:30
Kasabadan 5 kilometre uzakta bir köyde yaşıyordu Davut. Henüz 30'lu yaşlarındaydı.
1:36
Yıllardır köyde yürüttüğü çiftçilik faaliyetlerinin yanı sıra köydeki işlerini kolaylayınca kasabada inşaat
1:43
işlerine başlardı her yıl. Zamanla kasabada aranan bir inşaat ustası
1:48
olmuştu. İnşaat sezonu açılınca köyden bazen açık kasa bir kamyonun arkasında,
1:54
bazen de yürüyerek kasabaya iner ve inşaatlarda çalışırdı. zamanla inşaat
1:59
işlerinde ustalığa kadar yükseldi. Kasabadaki birçok zenginin özel işçilik
2:04
isteyen müstakil bahçeli evlerini, iki katlı aile apartmanlarını o yapar oldu.
2:10
Artık yanında işçi bile çalıştırıyordu. Köyden getirdiği akrabaları, yakın
2:16
arkadaş çevresi ve yazın okul harçlığını çıkarmak isteyen öğrenciler artık Davut'un ekmek verdiği kişilerdi. İlk
2:23
zamanlarda her gün köye gelip gitse de yaz aylarında hatta bazen kış aylarında
2:28
bile yeni yaptıkları inşaatın bir kenarında kendileri için bir kulübe yaparlar ve orada yatıp kalkarlardı.
2:36
Aradan yıllar geçtikçe kasabada artık inşaat işleri oldukça azalmıştı. Eskisi
2:42
gibi para kazanamıyordu. Büyüğü yeni ilkokula başlayacak olan bir oğlan, bir de kız çocuğu vardı. Çocuklarının
2:48
kendisi gibi ağır işlerde çalışarak hayatlarını kazanmasını istemiyor, okuyup meslek sahibi olmalarını,
2:55
devlette memur olarak çalışmalarını istiyordu. Çocukları büyüyordu.
3:01
Oğlan okula yeni başlayacaktı. Kızıysa babasının dizinin dibinden hiç ayrılmıyordu.
3:07
Her gece onları uyurken izlerdi Davut. Ellerinin nasırına bakar. Sonra çocuklarının narin parmaklarına, "Benim
3:15
gibi olmasınlar." derdi içinden. Toprağa değil, kitaba eğilsin başları. Sırtları
3:21
güneşten değil, çalışmaktan terlesin. Ama köyün gerçeği acıydı. İlkokulu
3:26
bitiren çocukların çoğu ortaokula gitmek için ya kasabaya taşınmak zorundaydı ya
3:31
da her sabah yürüyerek gidip gelmeliydi. El kadar çocuklar, annesiz babasız
3:37
şehirde ne yer, ne içerdi? Kim yakardı onların sobasını? Kim sarardı ateş
3:42
düştüğünde yüreklerini? Kız çocuklarının hali daha da zordu. Kimin gönlü el verirdi kız evladını bir başına
3:49
kasabanın sessizliğine bırakıvermeye? Siz olsanız el kadar çocuklarınızı bir başına bırakır mıydınız? Davut bütün
3:56
bunları yıllardır kafasında kurmuş. Ancak babasının gönül koyması ve otoritesinden dolayı köyün ve kasabanın
4:03
dışına pek çıkmaya fırsat bulamamıştı. Babasının bütün itirazlarına rağmen tanıdıkları Mesut Bey sayesinde
4:10
kasabadan küçük eski bir ev satın almıştı. çocuklarının geleceği için fırsat buldukça orasını burasını tamir
4:17
edip bir öğretmene yok pahasına kiraya vermişti. Bunun dışında babasının
4:23
telkinleriyle neredeyse bütün kazandığını köyden tarla bahçe almakta
4:28
harcamıştı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen çocuklarının okumasını ve kendisi gibi
4:34
amale olmaktan kurtulmalarını istiyordu. Bu evi de sırf bunu düşünerek almıştı
4:39
zaten. Bir gün yine inşaatta çalışırken öğle yemeği için sofra altlığı
4:44
yaptıkları gazetede bir haber başlığı dikkatini çekti. Almanya işçi alacak
4:50
diyordu. Haberin ayrıntılarını yanında çalışan diğer işçilere hissettirmeden okudu. Madenci, inşaat ustası, şoför,
4:58
temizlik işçisi alınacağı belirtiliyordu haberde. Yemekten sonra tekrar işe koyulduklarında yanında çalışanların
5:06
seslerini hatta kendisine sorulan soruları bile duymuyor, içine düşen Almanya sevdası dönüp duruyordu
5:13
kafasında. Ne olarak gidecekti? Maden işinden anlamazdı. Temizlik işine de
5:19
gönlü bir türlü yatmıyordu. El alalemin memleketinde çöpçülük mü yapacaktı bu
5:24
yaştan sonra? Yıllardır gecesini gündüzüne katarak inşaat işlerinde yoğrulmuş ve artık bu işi yapmak
5:32
istemese de yine inşaat ustası olarak gitmek en mantıklısıydı. Akşama kadar bin bir çeşit hayal geldi
5:39
geçti kafasından. Akşam köye döndüğünde daha önce maden ocağında çalışmış olan
5:45
amca oğlu Arif'in yanına gitti. Ne de olsa madende çalışmış ve belli bir
5:51
tecrübesi vardı. Arif yakın bir ilçedeki kömür madeninde çalışmış ve ocağın
5:57
kapanmasından sonra köye geri dönmüştü. Bazen Davut'un inşaat işlerinde o da
6:02
çalışırdı. Arif'e Almanya işini açtı. Arif de heyecanlandı duyunca. Çünkü
6:08
yıllarca madende çalışmış ve birikim yapmış olsa da hazıra daha dayanmaz. Biliyorsunuz 3 senedir çalışmadığından
6:16
elde avuçta ne varsa bitmek üzereydi. Onun çocukları büyüktü. Kendilerini
6:21
kurtarmış sayılırlardı. Madende çalıştığı dönemlerde çocuklarını okutmuş ve her birini meslek sahibi yapmıştı. En
6:30
küçük oğlu da meslek lisesi son sınıfta okuyordu. Üniversiteyi kazanamasa da
6:35
elinde ağaç işleri ile ilgili bir mesleği olacaktı. Mobilya bölümünde okuyordu ve zanaatkar bir çocuktu. Eli
6:41
ağaç işlerine yatkındı. Gece yarısına kadar fikir yürüttüler. Nasıl olacaktı?
6:47
Artısını eksisini hesap ettiler. Çocukları, eşi, babası ne diyecekti bu duruma? Çoluk çocuğu kime emanet
6:55
edecekti? Babası artık yaşlanmış ve annesinin ölümünden sonra kendisini iyice
7:00
bırakmıştı. Hastalansa kim bakacaktı? Kız kardeşi başka şehirde yaşıyor ve
7:06
gelip gitmesi bile çok zor oluyordu. Karısı hem çocuklarla hem de babasıyla
7:12
baş edebilecek miydi? Kime emanet edecekti çoluk çocuğu? Kendinden yaşça büyük olan, yol yordan
7:19
bilen, güvenilir tek kişi olarak amcaoğlu Arif geliyordu. Başka çıkış
7:25
yolu yoktu. Kafası oldukça karışıktı. Arifle gece boyunca bir aşağı bir yukarı
7:32
fikir yürüttüler ve gecenin sonunda Almanya'ya birlikte gitmeyi kararlaştırıp sabah evdekilere bile
7:39
söylemeden kasabaya inip gerekli araştırmaları yapacaklar. Güvendikleri insanlara akıl danışacaklardı.
7:46
Arif gidince Davut'un içi bir hoş oldu. Nasıl olacaktı bu iş? Sabaha kadar
7:52
uyuyamadı. Karısın ne olduğunu, hasta falan olup olmadığını sorup dursa da
7:57
hiçbir şey söylemedi. Söylese karısı başlayacak ağlamaya. Çocuklar duyacak,
8:03
babası duyacak. Böylece Almanya'ya gitme işi başlamadan biten bir hayal olarak
8:09
kalacaktı. Sabahın ilk ışıklarıyla daha kimseler ortalıkta görünmezken işe gidiyorlarmış
8:16
gibi kasabanın yolunu tuttular. İkisi de çok heyecanlıydı. 5 kilometrelik yolu her günkünden daha
8:23
kısa sürede yürüdüler. Kasabaya vardıklarında hayat yeni yeni canlanmaya başlamıştı. Lokantalar açılmış.
8:30
Kasabanın meşhur etli çorbasının kokusu bütün sokaklara yayılmıştı. Lezzet lokantasına girip birer çorba içtiler.
8:37
Sonra uzaktan akrabaları Mesut Bey, kuyumcu Hacı ve birkaç hatırı sayılır esnafla da konuşup akıl danıştılar.
8:45
Davut'la Arif Mesut Bey'in cümleleriyle rahatlamışlardı. Yaban ellerde kazandıklarını har vurup harman
8:51
savurmamaları, kendilerine dikkat etmeleri, ahlaki değerlerini ve bir an
8:56
olsun bile Türk olduklarını unutmamaları hususunda gerekli tenbihatları aldıktan sonra köyün yolunu tuttular. Akşam
9:04
yemeğini Arif de eşiyle birlikte Davutlarda yediler. Yemekten sonra ikisinin de yüzlerindeki heyecan ve
9:10
endişe her halükarda görülüyordu. Babası namaz için evden çıkınca eşlerine ve
9:16
çocuklarına konuyu açtılar ama neredeyse pişman oldular. Çünkü Davut'un çocuklarının şaşkın bakışları arasında
9:23
eşlerinin ağlayışlarına can dayanacak gibi değildi. Babası yatsı namazından dönünce konuyu
9:30
açmaya karar verdiler. Arif de baba yarısı dediği amcasından icazet alacaktı. Babası gelip gelinlerin
9:37
durumunu görünce bir problem olduğunu anladı anlamasına da hiçbir şey söylemeden kendilerinin anlatmasını
9:43
bekledi. Davut terlemeye başladı. Nasıl söyleyecekti babasına biz Almanya'ya
9:48
gidiyoruz diye. Babası nasıl bir tepki verecekti? Bu kadar hayal kurmuşlardı.
9:54
Oysa ya olmaz derse bizi buralarda yalnız başımıza bırakıp nereye
10:00
gidiyorsun? Çocuklar ne olacak? Tarlaları kim ekip biçecek? Ben bu hastalıklı halimle nasıl baş ederim bu
10:08
kadar işle? Derse ne olacaktı? Davut nasıl başlayacağını bilemiyor,
10:14
gözlerini babasından kaçırarak ve kekeleyerek bir şeyler söylemeye çalışsa da bir türlü konuya giremiyordu.
10:21
İmdadına Arif yetişti. "Amca, biliyorsun ben madenden ayrıldıktan sonra yıllardır
10:27
bir işte çalışamıyorum." diye başladı söze. Davut da olmasa aç kalacağız. Onun
10:32
da işleri eskisi gibi değil. Artık kasabada müteahitler yapıyor inşaatları. Koca koca apartmanlar dikiyorlar. Bizim
10:40
onlarla aşık atmamız mümkün değil. E dedi yaşlı adam, "Çıkarın şu dilinizin
10:45
altındaki baklayı." Hele Davut'un heyecanı bir kat daha arttı. Konuşamayacaktı.
10:52
Babasından olmadık bir tepki duymak istemiyordu. Karısı girdi devreye. "Bunlar Almanya'ya çalışmaya
10:58
gideceklermiş baba." dedi ağlamaklı bir sesle. Davut ve Arif sanki inşaatta
11:03
çalışırken sıcakta bunalmışlar da bir kova soğuk suyu başlarından boca etmişler gibi rahatlığıyıverdiler.
11:11
Babası oturduğu yerde sendeledi birden. Derin bir nefes aldı. Yüzünde hem merak
11:16
hem de endişe aynı anda gözle görülür bir şekilde belirdi.
11:22
Hayır olsun inşallah. Dedi. Nereden çıktı bu durduk yerde?
11:27
Almanya'nın Türkiye'den işçi alacağını ve iyi paralar vereceğini hem de Mark
11:32
üzerinden para kazanacaklarını anlattılar babasına. Kasabada Mesut beyle ve kuyumcu hacıyla da
11:38
görüştüklerini, onların da olumlu yaklaştığını söylediler. Babası hiçbir şey demiyor ama duyduğu memnuniyetsizlik
11:45
yüzünden okunuyordu. Yarın cuma pazarına birlikte gidelim de Mesut beyle bir de
11:51
ben konuşup anlayayım şu işin aslını astarını deyip kalktı babası. Geç
11:56
olmuştu. Davut'la Arif sabaha kadar eşlerinin serzenişleri arasında hayalden
12:01
hayale koşarak geceyi tamamladılar. Sabah erkenden yol kavşağına inip ilk
12:06
geçen araca binmeleri gerekiyordu. Yoksa babasının bu kadar yolu yaya yürümesi mümkün değildi. İlk gelen kamyonu
12:13
durdurdular. Şoför tanıdıktı. Babası şoför mahalline Davut ve Arif de kasaya
12:19
atladılar. Kasabaya vardıklarında hava yeni ısınmaya başlamıştı. Doğruca lezzet
12:25
lokantasının yolunu tuttular. Etli çorbalarını içip palas kahvesine geçtiklerinde saat henüz 9.0 civarıydı.
12:33
Mesut Bey daha bu saatlerde gelmezdi. Birer çay içtiler. Babası ayakkabıcı Hacı Mehmet'e uğrayacağını söyleyerek
12:39
ayrılırken Mesut Bey'in öğleye doğru ancak geleceğini belirtip, "Namazdan sonra burada buluşalım." dedi. Öğle
12:46
ezanı okunurken yönlerini Palas kahvesine doğru çevirdiler. Mesut Bey gelmiş arkadaşlarıyla oyuna bile
12:52
başlamıştı. Onları görünce, "Gelin çocuklar, gelin." diyerek yanına oturmalarını işaret etti. Babasını
12:59
sordu. Namazdan sonra geleceğini öğrenince garson'a iki çay işaret edip oyununa devam etti. Bir süre sonra
13:06
Davut'un babası kahvenin kapısında görününce, "Oo, Selima, hoş geldin,
13:11
sefalar getirdin." diyerek ayağa kalktı ve yanına bir sandalye çekip oturmasını söyledi. Sonra da oyun arkadaşlarından
13:19
müsaade isteyip Selim Ağnın yanına yaklaştı. Hoş beş hal hatır sormadan sonra, "E ne diyorsun bu çocukların
13:26
işine?" diye direkt konuya girdi. "Mesut Bey, sen gün görmüş adamsın. Sen ne
13:31
dersin bu işe?" diye sordu Selima'a. Mesut Bey konunun en ince ayrıntısına
13:36
kadar eksisini artısını anlattı. Anlatmasına da onun da içinde bir burukluk olmuştu Selim Ağ'nın son halini
13:43
görünce. Selim Ağ son yıllarda iyice yaşlanmış ve çökmüştü. Antibiyotikler,
13:50
ağrı kesiciler, kolesterol ilaçları, kan sulandırıcılar, bitkisel ilaçlar. Ayda
13:56
en az bir kere doktor kontrolü onu oldukça yıpratmıştı. Kalbinde sıkıntılar, boyun damarlarında
14:03
daralmalar, sodyum eksikliği, B12 eksikliği ve daha her tahlil
14:09
yaptırdığında başka başka rahatsızlıklar ortaya çıkıyordu. Son zamanlarda
14:15
unutkanlıklar yaşamaya başlamış ve kasabaya bile doktor kontrolünün dışında
14:20
inmez olmuştu. Ama Davut ve Arif'in de artık kasabada ve köyde yapacak çok
14:25
fazla bir şeylerinin olmadığının farkındaydı. Müsaade etmekten ve rıza göstermekten
14:31
başka çıkar yolu da yoktu. Allah kerimdir Mesut Bey. Çocuklar çıkar yolu
14:37
böyle bulmuşlar. Bize söyleyecek söz kalmamış. Sen de bunlara yol yordam gösterirsen Allah'ın izniyle nasiplerini
14:43
biraz da oralarda arasınlar bakalım." dedi. Sonra, "Haydin çocuklar, yolcu
14:49
yolunda gerek." diyerek kalkmalarını işaret etti. Mesut beyile vedalaşıp ayrıldılar oradan. Köye vardıklarında
14:56
eşleri heyecanlı ve meraklı bir şekilde kendilerini bekliyorlardı. O gece biraz
15:01
uzun sürdü. Köyden kimseye haber vermeyi düşünmüyorlardı. Ancak eşlerinin
15:07
ailelerine olsun haber vermek gerekirdi. Davut ve Arif böyle düşüne dursun eşleri
15:13
çoktan ailelerine haber vermişlerdi ki sabah kahvaltısında herkes bir aradaydı.
15:18
Kadınlar bir tarafta ağlarken Davut'un çocukların ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. kasabaya inip şehre
15:25
giden ilk otobüse binerek Balıkesir İş ve İşçi Bulma Kurumunun yolunu tuttular.
15:30
Kurumun önüne vardıklarında kendileri gibi bekleyen ve kapının önünde kuyruk oluşturmuş insanlarla karşılaştılar.
15:37
Herkesle konuşup bir şeyler anlatan orta yaşlı eli çantalı adama yaklaşıp söylediklerine kulak misafiri oldular.
15:44
müracaatta istenen belgeler ve gerekli müracaatların nasıl yapılacağını anlatıyordu. Arif yanına sokulup
15:51
kendilerine de yardım edip edemeyeceğini sordu. Adam bunu ücret karşılığı yapıyordu. Kendilerine de belli bir
15:57
ücret karşılığında yardımcı olabileceğini ve hemen biraz ileride görünen binanın altında bürosunun
16:02
olduğunu gidip orada kendisini beklemelerini söyledi. Zaten Mesut Bey de evrak ve vize işlemlerini tek
16:08
başlarına halletmelerinin çok zor olduğunu, iş ve işçi Bulma Kurumu çevresinde bu işleri takip eden
16:14
büroların olduğunu ve belli bir ücret karşılığında yardımcı olduklarını söylemişti. Bir süre büronun önünde
16:21
beklediler. Sonra adam geldi. İşlerini halletmeleri için belli bir bedel
16:26
üzerinden anlaştılar. Yanlarında getirdikleri evrakları adama teslim ettiler. Ancak Davut'un bonservisi,
16:33
ustalık belgesi yoktu. Adam bedeli karşılığında yerel firmalardan birisinden bonservis düzenletebileceğini
16:40
yoksa bu belge olmadan müracaat edemeyeceğini söyledi. Arif'in elinde daha önce madende çalıştığına dair bir
16:46
belgesi vardı. O belge müracaat için yeterliydi. Davut adamın teklifini kabul
16:52
etti. Müracaat formlarını kendisinin dolduracağını ve birlikte kuruma müracaat edebileceklerini belirterek
16:58
birkaç saat sonra uğramalarını söyledi. Mevsim sonbahar olmasına rağmen hava hala sıcaktı. Meşhur akasyalar çay
17:05
bahçesine doğru yürürken hiç konuşmadılar. Hatta ilk çaylarınıceye kadar da hiç konuşmadılar. İkisi de
17:12
heyecanlıydı ve korkuyorlardı. Ya kabul edilmezlerse ya gidip de oranın
17:18
şartlarında çalışamayıp geri dönmek zorunda kalırlarsa. Bir sürü bilinmezle boğuştular. Sonra
17:24
Davut, "Çok daraldım amcaoğlu." dedi. "Biraz çıkıp yürüyelim." Demir yolu
17:30
boyunda biraz yürüdükten sonra Milli Kuvvetler Caddesi'en Zanospaşa Camisi'ne doğru yöneldiler. Şehrin kalabalığı bir
17:36
an bunalttı onları. Zanos Mehmet Paşa türbesine, Karesi türbesine ve Hasan Baba'nın kabrine uğrayıp birer Fatiha
17:44
okudular. Pehlivanlar kıraathanesine takıldılar. Biraz da birkaç çaydan sonra işlerini halledecek olan adamın bürosuna
17:50
doğru yürüdüler. Büroya geldiklerinde kendileri gibi evrak teslim eden birileri daha vardı. Adam doldurmuş
17:57
olduğu formları Davut ve Arif'e imzalattı. Sonra işçi bulmanın önünde sıraya girmelerini, kendisinin de
18:04
birazdan geleceğini söyledi. Gidip kuyruğa girdiler. 56 kişi vardı önlerinde. Sıra kendilerine gelmeden
18:11
adam da geldi. Problemsiz bir şekilde müracaatlarını yaptılar. Ertesi günü sağlık kontrolünden geçmeleri
18:17
gerekiyordu. Gece Balıkesir'de kalacaklarını muhtarın evindeki telefonla haber verip o geceyi bir
18:23
otelde geçirdiler. Sabah erkenden hastanenin yolunu tuttular. Kan tahlili,
18:28
ciğer filmi, nöroloji testi ve benzeri birçok tahlili yaptırıp içeriğini bilmedikleri aşıyı da olup kendilerine
18:35
yardımcı olan adamın bürosunun yolunu tuttular. Hastaneden aldıkları raporları, filmleri ve test sonuçlarını
18:42
adama teslim ettiler. Adam bir hafta 10 gün içerisinde işlerinin hall olacağını
18:47
ve muhtarın telefonuna haber vereceğini söyledi. Köye geldiklerinde herkes onların ağzından çıkacak sözlere
18:53
odaklanmıştı. Babasına durumu anlattılar ve beklemeye başladılar. Haber gelinceye
18:59
kadar normal işlerine devam edeceklerdi. Bekleme süresi içerisinde her gün
19:05
kasabaya inip inşaatta çalışmaya devam ettiler. Tam 10 gün köye döndüklerinde
19:11
muhtar Balıkesir'den arandıklarını söyledi. Akşam olmuştu. Şimdi arasalar
19:16
büro kapanmıştır. Sabah erkenden kasabaya inip adamı aradılar.
19:21
Adam müracaatlarının kabul edildiğini ve 3 gün sonra İstanbul'dan kalkacak trene
19:27
biletlerinin hazır olduğunu, en kısa sürede gelip pasaportlarını ve diğer belgelerini kendisinden almaları
19:34
gerektiğini söyledi. Davut inşaat sahibi ve kalfasıyla konuşup kasabadaki
19:40
hesabını kapattı. Akşam köye birlikte döndüler. Bu gece de biraz uzun sürdü.
19:47
Ertesi gün yola çıkacaklardı. Valizler hazırlandı. ihtiyaç olabilecek ne varsa
19:52
düşünülüp taşınılıp valizlere yerleştirildi. Sabah yola çıkarken herkesle tek tek
19:59
vedalaştılar, helalleştiler. Davut'un eşi arkalarından bir maşrapa
20:04
suyu döktüğünde her ikisi de geriye dönüp tekrar baktı. Burunlarının direği
20:09
bir kere daha sızladı ve arkalarında bıraktıkları hıçkırıkların, burun çekmelerin ve derin bakışların
20:16
gölgesinde aşağı yol kavşağına doğru yürüdüler. Verdikleri karar doğru muydu?
20:23
Arkalarında yaşlı bir adam ve gözü yaşlı eşler bırakmaya değer miydi?
20:28
Her geriye dönüp baktığınızda arkada bıraktığınız gözü, yaşlı eşlerinizi, hıçkıran çocuklarınızı, yaşlı babanızı
20:36
hatırlayacak olsanız böyle bir maceranın içine girer miydiniz? Kasabadan
20:41
Balıkesir'e geldiklerinde hala doğruyu yapıp yapmadıklarıyla ilgili bin bir çeşit soru kafalarında dolaşıp
20:48
duruyordu. İşlerini takip eden adamın bürosuna uğrayıp pasaportlarını ve diğer
20:53
evraklarını teslim alıp garaja doğru yürüdüler. Kendilerini İstanbul'a götürecek otobüse bindiklerinde bir
21:00
mahsunluk çöktü üzerlerine. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Ta ki otobüs ilk mola
21:06
yerinde duruncaya kadar. "Pişmanlık duyuyor musun?" dedi Arif. "Sanki hadi
21:11
dönelim." demesini bekler gibi Davut'un. Cevap veremedi Davut. Utanmasalar her ikisi de ağlayacaktı. "Çaylar firmadan."
21:19
diyerek Garson'un masaya bıraktığı çaylarını bile içemediler. Balıkesir, Bursa istikametinden gelip İstanbul'a
21:26
seyahat eden değerli yolcularımız, otobüsünüzün hareket saati gelmiştir. Lütfen yerlerinizi almanız rica olunur.
21:33
Anonsuyla irkildiler ve kalkıp otobüse bindiler. İstanbul Anadolu Garajında otobüsten indiklerinde akşam olmak
21:40
üzereydi. Henüz trenin kalkmasına zaman vardı. Bir taksiye binip tren garına gittiler. Valizlerini emanet bürosuna
21:47
bırakıp vakit geçirmek için etrafta dolaştılar. Biraz İstanbul'un yabancısı oldukları her hallerinden belliydi.
21:54
Dolandırılmaktan ya da yanlarındaki paraları çaldırmaktan korkuyorlardı. Gardan daha fazla uzaklaşmadan döndüler
22:00
geriye. Gar kalabalıktı ve gittikçe de artıyordu. Trenin hareket saati yaklaştıkça ortalık mahşer yeri gibi
22:08
olmuştu. Ağlayanlar, birbirine sarılanlar, oradan oraya koşuşturanlar bir vaveyladır gidiyordu. Trenin hareket
22:15
saati yaklaştığında görevliler trene binenlerin evraklarını tek tek kontrol edip içeriye alıyorlardı. Kontrolden
22:22
geçtikten sonra trene bindiler. Hava kararmış saat bir hayli ilerlemiş, neredeyse gece yarısını geçmişti.
22:29
Hareket saatine daha yarım saat vardı. Kompartımana oturduklarında hala
22:34
içlerindeki burukluk geçmemişti. Tren hareket ettiğinde aşağıdakilerden el sallayanlar, mendil sallayanlar,
22:42
ağlayanlar, trenin pencerelerinden sarkan ellere dokunmaya çalışanlar, omuzların üstünde trendekilere uzatılan
22:48
küçük çocuklar ve karşılıklı ağlaşmalar hepsi yüreklerine dokunuyordu. Onları
22:53
uğurlayacak kimseler yoktu. Dışarıya bir defa daha bakıp yerlerine oturduklarında
22:59
ikisi de ağlıyordu. Trenin imdat frenini çekip bir an aşağıya atlamak geçti
23:05
ikisinin de içinden. Ama yapamadılar. Yapamazlardı. Çünkü bu yola hayalleri
23:11
için çıkmışlardı. Siz olsaydınız yapar mıydınız? Tren hareket edip de
23:16
Bulgaristan sınırına girinceye kadar hep bir şey olacak ve geri döneceklermiş
23:21
gibi hem umudu hem de pişmanlığı içinde barındıran bir hal içindeydiler. Ama
23:27
tren Bulgaristan sınırları içerisinde ilerledikçe o geriye döner miyiz umudu,
23:32
bir anda gelip yüreklerini kavuran pişmanlık duygusu artık bir işe yaramıyordu.
23:38
Bir süre camdan dışarıyı seyrettiler. Kompartımanda onlarla birlikte iki kişi
23:43
daha vardı. Muhakkak ki herkes aynı duygular içerisindeydi ama kimse kimseye
23:49
derdini anlatmaya cesaret edemiyordu. Rayların tıkırtıları arasında kah
23:54
uyuyarak, kah etrafı seyrederek bazen nedenini bilmedikleri uzun bekleyişlerle
24:01
Bulgaristan'dan sonra Sırbistan ve Macaristan'ı da geçerek yolculuğun kaçıncı günü olduğunun bile farkında
24:07
olmadan Almanya'ya sabahın ilk ışıklarıyla ulaştılar. Trenden indiklerinde isimlerinin yazılı olduğu
24:14
pankarta doğru yürüdüler. Kendileriyle birlikte 21 kişi daha onları almaya gelen otobüse binip kalacakları yere
24:21
doğru yola çıktılar. Kalacakları yurttan bozma görüntüsü veren ikişer üçer kişilik odalardan oluşan binaya
24:28
vardıklarında yol boyunca onlara rehberlik eden Türk bu gece burada kalacaklarını ve yarın işe girişlerinin
24:35
yapılarak çalışacakları yere götürüleceklerini söyledi. Akşam yemek salonu olduğu anlaşılan yerde önlerine
24:41
konulan makarna, etli sebze ve pek bir şeye benzetemedikleri başka bir yemeği önlerine koyduklarında birçok arkadaşı
24:48
iştahla yemeklerini yerken Davut ve Arif birbirlerine bakarak bir şey konuşmadan önlerindeki makarnayı yediler sadece.
24:56
Çünkü daha Türkiye'deyken ve yolda diğer arkadaşları arasında konuşulanlardan
25:01
edindikleri intibayla etin domuz eti olabileceği şüphesi kafalarında soru işareti bırakmıştı. Makarnayla tam
25:08
doymasalar da şüpheli bir eti yememiş olmaları rahatlatmıştı onları. Ama gece
25:13
acıkırlarsa ne yapacaklardı? Eşlerinin yolluk olarak koyduklarını uzun tren
25:19
yolculuğu boyunca bitirmişlerdi. Ama kaç gündür süren yolculuğun verdiği yorgunlukla yataklarına uzandıkları anda
25:26
uykuya daldılar. Hemen sabah kahvaltısından sonra çalışacakları yere gitmek için servise bindiklerinde
25:33
ellerine tutuşturdukları hamburger ve sandviçleri ister istemez yiyeceklerdi.
25:39
Artık tereddütle paketleri açarlarken başlarında onları yönlendiren rehber,
25:45
yemekleri yemekte tereddüt etmemelerini, kesinlikle domuz eti kullanılmadığını,
25:50
Almanların buna özellikle dikkat ettiklerini belirtince rahatladılar. Keşke dedi Arif. Dünkü yemeği de
25:58
yeseydik. Gülüştüler. Çalışacakları şantiyeye vardıklarında bir meydanda toplanıp kimin hangi işte çalışacağını
26:06
ve ne iş yapacakları anlatıldı. Şimdilik Davut inşaat ustası olması nedeniyle
26:12
yerüstünde devam eden şantiyenin inşaat işlerinde arif ise yeraltında madende
26:18
çalışacaktı. İşlerin tarifi, işe başlama ve bitiş saatleri anlatıldı. Sorumlu
26:24
oldukları Alman ve Türk formenler ve Mester'le tanıştılar. Daha sonra tüm gün
26:30
sağlık kontrolleri ile birlikte çevreyi tanıyarak geçti. Akşam kalacakları
26:36
şantiye yakınındaki bir koğuşa yerleştirildiler. Akşam yemeğinde yine etli bir yemek
26:41
olmasına rağmen ne var ne yok hepsini yiyip bitirdiler. Yatmadan önce küçük gruplar halinde
26:48
kendi aralarında sohbet ederlerken yeraltında çalışanların daha çok kazandıklarından bahsediyordu herkes.
26:55
Zaten Davut gibi yerüstünde çalışan çok kişi yoktu. Gündüz yanına gelen inşaat
27:01
işlerinden sorumlu Alman, Çatpat Türkçesiyle Davut'a çok ihtiyacının olduğunu belirtmiş. Davut'un yer altında
27:08
çalışma arzusunu duymazlıktan gelmişti. Belki de anlamamıştı. Ve işte başlamıştı
27:14
Almanya macerası. Davut'la Arif akşamları aynı koğuşta kalıyorlar. Ancak
27:20
sabah Arif yeraltına iniyor ve onun vardiyası erken bitiyordu. Her ikisi de
27:26
günler geçtikçe ortama alışmaya başlamışlardı. Artık hafta sonu izin
27:32
günlerinde yakın çevrede bir tur atıp etrafı tanımaya çalışıyorlardı.
27:37
İlk ücretlerini aldıklarında ikisi de heyecanlıydılar. Ama Arif Davut'tan daha fazla almıştı. O
27:45
da daha fazla kazanmak için birkaç defa yer altında çalışmak istediğini dile getirse de talebi kabul görmemişti.
27:53
Günler Arif gece vardiyasına geçmiş ve artık uzun uzun oturup sohbet
27:58
edemiyorlardı. Böylece günler, haftalar hatta aylar geçmeye başlamıştı. İzin
28:05
günleri aynı güne rastladığında yakındaki telefon kulübesinden muhtarın evini arıyorlar ve eşlerini çağırtıp
28:12
konuşuyorlardı. Bu hafta da yine telefon görüşmesi yapmışlar ve geleli 3 ay olmasına rağmen
28:18
ilk defa bu kadar üzülmüşlerdi. Çevredekilerden utanmasalar birbirlerine
28:24
sarılıp ağlayacaklardı. Arif gece vardiyasına gidecekti. Erken
28:30
döndüler. Gece Davut tam uykuya dalmıştı ki duyduğu siren seslerine ve etraftaki
28:36
koşuşturmalara uyandı. [Alkış]
28:46
Dışarıya çıktığında herkes maden ocağına doğru koşturuyordu. O tarafa doğru o da koşturmaya başladı. Bir taraftan da ne
28:53
olduğunu anlamaya çalışıyordu. Almanca Türkçe bağrışmalar birbirine karışıyordu. Madende göçük meydana
29:00
gelmişti. Arif diye seslendi ama sesi çıkmadı. Bütün gece sabaha kadar
29:06
kurtarma çalışmalarına yardım etti. Arif'ten haber yoktu. Ocaktan sağ kurtulanlara soruyor ama bir
29:13
cevap alamıyordu. Sabah olmuş Arif'ten hala haber yoktu. 6ı kişinin kayıp
29:20
olduğunu ve arama kurtarma çalışmalarının devam ettiği söyleniyordu. Ertesi gün akşama doğru
29:26
içeride ölen arkadaşları çıkarılmaya başlamış. O hala Arif'in sağ olarak kurtulacağına inanıyordu. Kayıp altı
29:33
kişiden birisi de Arif'ti. Akşam karanlığı yavaş yavaş şantiyenin üzerine çökerken aşağıdan cansız bedenleri
29:41
çıkarılan iki arkadaşlarından birisi Arifti maalesef. Kapandı üzerine.
29:47
"Kardeşim." dedi. "Kardeşim benim. Bu muydu kavlimiz? Ben şimdi ne yapacağım?
29:53
Kime ne söyleyeceğim?" Avazı çıktığınca bağırarak ağlıyordu. Otopsi için kollarının arasından çekip
30:00
almışlardı kardeşini. Ambulans, acı acı siren çalarak şantiyeden uzaklaşırken
30:06
yığılıp kalmıştı olduğu yere. Ertesi günü Türk rehberleri eşliğinde Alman makamlarındaki prosedürleri tamamlamak
30:13
üzere hastaneye gittiklerinde memlekete daha haber verememişti. Ne diyecekti
30:18
şimdi? Hastane, konsolosluk, havaalanı derken vakit epey geç olmuştu. Bir
30:24
cesaretle telefon kulübesine yöneldi. Telefonu muhtarın karısı açmıştı. Muhtarı istedi. Daha bir şey söylemeye
30:31
fırsat bulamadan radyodan maden kazası olduğunu duyduk. Dedi muhtar. Sizler
30:36
iyisiniz değil mi? Cevap veremedi. Boğazı düğümlendi. Dili bağlandı.
30:42
Gözlerinden akan yaşla birlikte burnunu çekerek, "Muhtar emmi." diyebildi. Kısık bir sesle yutkunarak. Arif, Arif'i
30:50
kaybettik maalesef. Başka da konuşamadı uzun süre. Aradan ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi. Ona bir
30:56
ömür gelmişti geçen zaman. Yarın sabah uçağıyla Arif'in cenazesini göndereceklerini, kendisinin
31:02
gelemeyeceğini zar zor anlatabildi muhtara. Ertesi günü havaalanından Arif'in cenazesini uğurlarken bir an
31:09
kendisi de atlayıp gitmek istedi Türkiye'ye. Ama yapamazdı. Buraya para kazanmaya gelmişti. Kazanıp biriktirip
31:16
dönecekti ailesi için. Hem gidip gelecek yeterince parası da yoktu zaten. Havaalanından tekrar muhtarı arayıp
31:23
haber verdi. O arada muhtarın evinde toplanmıştı bütün köylüler. Telefonda babası ve eşiyle de görüştü. O arada
31:30
babası da eşi de dönüp gelmesi için dil döküp sitem ettiler. Ama Davut kararlıydı. Buradan kendisini ve
31:37
ailesini kurtaracak bir birikimle dönecek ve kasabaya hayalini kurduğu evi yaptıracak eşiyle çocuklarıyla bir ömür
31:45
orada yaşayacaktı. Aradan günler, haftalar, aylar geçti.
31:50
İkinci yılını doldurduğunda Kurban Bayramında izin kullanmak için karar verdi. Bir aylığına kiraladığı
31:57
Mercedes'le düştü memleket yollarına. Arabanın bagajını Milka, Kinder çikolatalar, şampuanlar, Nivea Kremler,
32:05
oyuncaklar ve babasına aldığı kasetçalarla doldurdu. Geçtiği ülkelerde yerel polislere verdiği rüşvetler
32:12
gözünde büyüse de memlekete yaklaştıkça heyecanı ve burukluğu artıyordu. Sonunda
32:18
köye geldiğinde herkes etrafını sarmış, "Hoş geldin demeye çalışıyordu. Oysa bir
32:23
an önce Arif'in mezarını ziyaret etmek istiyordu. Mezar dönüşü hoş geldiğine gelenler gidince eşi çocukları ve
32:30
babasıyla birlerine doyasıya sarılıp hasret giderdiler. Ertesi günü çocuklarını, eşini ve babasını da alarak
32:37
arabayla kasabaya indiler. İlk işleri ailecek gidip lezzet lokantasında karınlarını doyurmak oldu. Sonra da
32:44
ikinci olarak Kuyumcu Hacıya gidip biriktirdiği markları ona emanet etmek oldu. Yıllar önce aldığı tek katlı eski
32:52
eve götürdü ailesini. Burasıyla ilgili hayalleri vardı. Burayı onaracak ya da
32:57
yıkıp yerine iki katlı müstakil bir ev yapacaktı. Ailesinin inşaat işi bitince kasabada
33:04
yaşamasını istiyordu. Çocuklarının okula kendi evlerinden gelip gitmelerini arzuluyordu. Kiracısı evdeydi. Birkaç ay
33:11
içerisinde inşaat sezonu başlamadan evi boşaltmasını, burayı ya yıkıp yenisini yapacağını ya da tadilat yapacağını
33:18
bildirdi. Sonra da kasabadayken birlikte çalıştıkları kalfasına uğrayıp bu evle ilgili hayalinden söz etti ve işleri
33:26
yapmak üzere anlaştılar. Ancak okul sezonuna tadilatının ve yeni ilave edilecek eklentilerin yetişmesi
33:32
gerekiyordu. Çünkü oğlu ortaokula başlayacaktı. Kiracısı bir hafta 10 gün
33:38
içerisinde evi boşaltacağını söyleyince izinli olduğu süre içerisinde her gün
33:43
kasabaya inip gerekli malzemelerin tedariyile uğraşıyor, kalfasına talimatlar veriyordu. Haftasına kiracı
33:50
evi boşaltınca kendisi de bir taraftan tadilat için yıkılması, sökülmesi gereken yerleri kırıyor, söküyordu.
33:56
İhtiyaç duyulan malzemeleri de evin bahçesine depolamıştı. Okullar açılmadan
34:02
babası, eşi ve çocukları burada yaşamaya başlamalıydılar. Babası gönülsüz olsa da köydeki
34:08
tarlaları akrabalarına kaldırılacak ürün bedelinden kira olarak pay almak üzere
34:13
kiraya verecekti ve işte izin bitmek üzereydi. Bitti de arabanın bagajını
34:19
yöresel yemekliklerle doldurup yine tek başına çıktı yola. Almanya'da artık koğuşta yaşamayacaktı. İzne ayrılmadan
34:26
önce tek oda ve mutfaktan oluşan ucuzca bir yer kiralamıştı. Bu küçücük yerde yaşamaya başladıktan
34:33
sonra günler haftaları, aylar yılları kovaladı durdu hep. Ama 2ü yılda bir
34:39
izin alıp Türkiye'ye gelip ailesiyle bir ay kadar zaman geçirip ailesinin
34:44
taşındığı kasabadaki evin eksiklerini tamamlıyor ve tekrar dönüyordu. Artık
34:50
Almanya yabancı gelmiyordu ona. ilk izin dönüşünden bu yana daha fazla para
34:55
kazanabilmek için yeraltında çalışmaya başlamış ve yeraltı vardiyasından sonra
35:00
dışarıda ekstra işlerde çalışıyor, müsaade edildiği kadar fazla mesai
35:05
yapıyor ve para biriktiriyordu. Etrafında olup bitenlerle çok ilgilenmiyordu.
35:11
Sonunda yıllar geçmiş ve kesin dönüş yapmaya karar vermişti. Nasıl olsa
35:17
hayalindeki ev tamamlanmış ve yeteri kadar para biriktirmişti. Artık çocuklar
35:23
büyümüş ve oğlu neredeyse üniversiteyi bitirecekti. Babası da iyice yaşlanmış
35:30
ve el ayaktan kesilmişti. Eşini ve çocuklarını da zaman zaman
35:35
Almanya'ya götürmek istese de babasından dolayı yapamamıştı. Son izne geldiğinde
35:41
kasabadaki evin bütün eksiklerini tamamlamış, boyasını yaptırmış, kamelyasını kurdurmuş, hatta bahçesine
35:49
küçük bir süs havuzu bile yapmıştı. Kasabadaki zengin ailelerin evleri kadar
35:54
olmasa da parmakla gösterilecek kadar ihtişamlıydı evi. Hayali gerçek olmuştu
36:00
işte. Ve sonbaharın bütün hüznü etrafı kaplamış. Bütün ağaçların sararmış
36:06
yaprakları sokaklara dökülürken ve sürekli yağan yağmurun oluşturduğu kasvetli bir pazartesi günü çalıştığı
36:14
madenin idare binasına gidip kesin dönüş yapmaya karar verdiğini söyleyiverdi.
36:19
Şaşırmıştı yöneticiler ama evraklarını hazır edip imzalaması için ertesi günü sabahtan gelmesini söylediler. İlk
36:27
Almanya'da çalışmaya karar verip de köydeki evde uyuyamadığı gibi o gece de uyuyamadı. Valizlerini hazırladı.
36:34
Yaprakları tek tek dökülen çınar ağaçlarına bakan pencereden dışarıyı seyretti sabaha kadar. Kasabada yeni
36:40
evinde eşi, babası ve çocuklarıyla hayal ettiği hayatı kuracaktı. Kendisine Almancı Davut denilmesine bile aldırış
36:47
etmeyecekti. Tek düşüncesi ailesiyle mutlu bir hayat sürmekti. Üç tane koca
36:52
koca valiz doldurdu. Valizler yine Alman çikolatası, kozmetik kremler, şampuanlar
36:58
ve ufak tefek hediyelik eşyalarla dolmuştu. Yükü fazla olduğu için uçakta ekstra ücret ödeyecekti. Ama olsun
37:06
varsın değerdi. Bir daha mı gelecekti sanki? Sabah iş yerine uğrayıp gerekli
37:11
işlemleri yaptırdı. Artık özgürdü. Dönüyordu memleketine. Ama ailesine ve
37:17
kimseciklere geleceğini kesin dönüş yapacağını söylememişti. Sürpriz yapacaktı. Uçaktan İstanbul Yeşilköy
37:25
Havaalanına indiğinde uçağın kapısından çıkar çıkmaz derin bir nefes aldı.
37:31
Oh! Dedi. Hava kirliliğinden dolayı genzini yakan karbon monoksit kokusuna
37:36
rağmen memleket havası bambaşka." diye geçirdi. İçinden valizlerini alıp garaja
37:43
gitmek üzere taksiye bindiğinde kuş gibi hafif hissediyordu kendisini.
37:48
Balıkesir'e giden ilk otobüse bindi hemen. Balıkesir'e vardığında hava kararmıştı. Bu saatte kasabaya otobüs
37:55
bulamazdı. Trenle gitse üç tane koca koca valizle yolculuk kolay değildi. Hem
38:02
tren de gece yarısından sonra varıyordu kasabaya. 80 kilometrelik mesafe.
38:07
Taksiyle gitse ne kadar tutacaktı? Kaç tutarsa tutsun sonuçta aileme
38:13
kavuşacağım ve yıllardır süren hasret bitecek." diye geçirdi içinden ve
38:18
garajın köşesindeki taksi durağına yöneldi. Taksiye binip kasabaya doğru yol almaya başladıklarında gözlerini
38:25
kapattı. Evinin önüne varışı, eşinin ve kızının koşarak bahçe kapısından çıkıp boynuna
38:31
sarılmaları, babasının aralık perdeden onları izleyişi geldi gözünün önüne.
38:36
Sonunda hayalini gerçekleştirmişti. İşte ilk köyden çıkışından bugüne ne varsa
38:41
gözlerinin önünden geçti. En acı duyduğu da Arif'in cenazesini Almanya'dan gönderişiydi. Keşke bütün
38:48
imkansızlıklara rağmen onunla birlikte gitseydi Türkiye'ye. Almanya'dayken defalarca bu aklına gelmiş ve acı
38:56
duymuştu hep. Çocukları, eşi, babası ve Arif'in mezarı bir türlü gitmiyordu
39:02
gözünün önünden. Acılar, sevinçler, yorgunluklar tek gözünün önünden
39:07
geçerken acı bir fren sesiyle kendisine geldiğinde taksinin içinde aşağı doğru
39:13
yuvarlanırken buldu kendini. [Alkış]
39:20
Taksi kayalara, ağaçlara çarpa çarpa takla atarak dereye doğru
39:25
yuvarlanıyordu. Çikolatalar, şampuanlar, kremler, oyuncaklar, her şey her yere saçılmış.
39:33
Taksi bir kayaya çarparak durduğunda Davut kendinden geçmişti ve bir daha da
39:39
kendine gelemedi. Zaten nice hayaller kurup çocuklarıyla eşiyle bir ömür
39:44
yaşamayı hayal ettiği, kasabalının parmakla gösterdiği muhteşem evine şimdi
39:50
sessizce bir tabutun içinde giriyordu. Yıllarca kurduğu hayaller sessizce
39:55
toprağın altına onunla birlikte gömülmüştü. Davut çocuklarına daha iyi bir gelecek bırakmak için Almanya'ya
40:01
gitmeseydi ve ailesiyle birlikte köyde yaşasaydı yine de aynı kaderi yaşar
40:07
mıydı? Peki siz olsanız evlatlarınız için gurbete gider miydiniz?
40:12
Düşüncelerinizi özgürce yorumlar kısmında yazmayı ihmal etmeyin. Bir sonraki yaşanmış gerçek hikayede
40:19
görüşene kadar kendinize iyi bakın. Hoşça kalın sevgili dostlar.
40:33
Yaşanmış Gerçek Hikayeler kanalına abone olmayı ve videoyu beğenmeyi ihmal etme. Yeah.